Neden Mısır?
Hikayesi olmayan bir şey var mı diye sormama gerek yok, çünkü her şeyin bir hikayesi var. Mısır’a seyahat etmemizin de bir hikayesi olduğu gibi. Mısır’la ilgili kurduğumuz başlığa yani seyahat yazı dizisinin çatısına dikkat edin lütfen: Kur’an Tilavetinin Baş Ülkesi Mısır’a Seyahat…
Mısır, katıksız bir Kur’an diyarıdır, piramitler diyarı değildir sadece. Kur’an’la anılan bir şey, diğer her şeyi gölgede bırakır!
Mısır, Kur’an’la tanışmadan önce piramitlerle tanışmış, burası doğru ancak Mısır’ın bütün hikayesinin anlamla buluşması, dolayısıyla rayına oturması Kur’an’la tanışmasıyla, tevhid’le tanışmasıyla ve bu vesileyle Afrika’nın ilk mescidiyle tanışmasıyla olmuş. Mısır ülkesi, Kur’an’dan çok önce Hz. Yusuf vesilesiyle tevhid’le tanışmış. İslâm medeniyeti devlet sisteminin temelleri de Mısır’da Hz. Yusuf döneminde atılmış ancak burası sadece bir başlangıç olmuş. Tevhid inancının ve devlet sisteminin kemâl’e ermesi için son din, son peygamber ve son şeriatın/İslâm’ın gelmesi gerekecekti. İslam’la birlikte Mısır ilk defa Mısır’a yakışacak bir MISIR oldu. Nil ilk defa kusurlardan münezzeh bir şekilde akmaya başladı…
Nil-i Azim, asırlardır vazifesini görerek çektiği tesbihinin kusursuz bir şekilde kendisinden istifade eden Mısır halkınca da çekildiğini gördü. Böylece Nil nehri de artık coşkuyla, İslâm’ın coşkusuyla akmaya başladı. Mısır halkı, Nil’den daha büyük bir şey buldu: Nil’i onların hizmetine sunan ezeli ve ebedi olan Allah’ı(cc)… Nil’in kutsallığı bitmişti. Nil bir nimetti sadece. Mutlak Varlık tarafından kendilerine verilmiş bir nimet. Nil’le ilgili hurafeler ve batıl inançlar son bulmuştu. Nil bir perde idi sadece. Perde/nimet çekilmiş. Nimetin arkasındaki hakiki nimet sahibi Allah(cc) bulunmuştu. Nil ve Mısır halkı tek bir çizgide buluşmuştular. Nil artık daha cömertti Müslüman Mısır halkına…
Yazının hikayesi dedik nereye geldik. Yazının hikayesine de henüz giriş yapmadık, farkında mısınız sevgili okuyucu? Sabrınız için şimdiden teşekkür ediyorum. Ve yazının hikayesine geçiyorum. Aylar öncesinden bir akşam vakti tek başıma çay içiyorum komşumda. İçimde bir sıkıntı. Elime kitap aldım ama nafile. Hiç okuyasım yok. Sanki bir şeye sevk ediliyorum. Nasıl oldu bilmiyorum ama Pegasus’un bilet kampanyaları gözüme çarptı. Umman’ın başkenti Maskat’a bilet almıştım bir anda. Şimdi diyeceksiniz Umman nere Mısır nere? Haklısınız. Lakin biraz sabır… birkaç kişiyi aradım kendime yol arkadaşı yapmak için. Birkaç söz aldım ama bilet alan olmamıştı henüz.
Aynı akşamı diğer güne bağlayan gece, Yusuf Kaplan hocamla yazıştık. Umman’a bilet aldığımı söyledim. Kendisini de davet ettim. Daha doğrusu kışkırttım. Hoca’da Umman yerine Mısır’ın daha uygun olacağını söyledi. İçimde yine bir sıkıntı, öylece uyudum. Sabah namazından sonra bileti değiştirip Mısır yaptım. İşte Mısır seyahatimizin hikayesi böylece başlamış oldu.
Mısır seyahati başlamadan önce birçok şey oldu. Özbekistan-Kazakistan seyahati… hemen ardından ciddi bir beyin ameliyatı ve istirahat süreci… kısa bir süre sonra da Mısır seyahati. Arada Kurban Bayramı da var tabi. Arefe günü dostum Suat Koşman’a bilet aldırdım. Müsait olmamasına rağmen bizi kırmadı. Muharrem Kartancı hocamız, dostumuz ve ağabeyimiz gibi. Muharrem Hoca, Kurban hizmeti için Ruanda’ya gitmişti. Yoğundu. Aradım. Adeta bela oldum ve Mısır seyahati için ikna edip bilet aldırdım. Üç kişiydik. Arapça çok ama çok az var. İngilizce çok az var. Ve daha önce hiç Mısır’a gidilmemiş.
Bütün bunların bizim için aslında bir önemi de yoktu. Bizler… gönül dilini bilen üç Müslüman olarak seyahat edecektik, gerisi bir şekilde hallolurdu. Muharrem abinin ifadesiyle: Biz teslimiz gülüm. Allah(cc) birilerini vesile kılacak ya. Samsun’da yaşayan Mısırlı Hazim kardeş Muharrem abiyi buluyor bir vesileyle. Muharrem abi, Mısır seyahatinden bahsediyor. O da bu iş bende diyor. Kardeşi Mustafa’yı vazifelendiriyor bize mihmandarlık yapması için. Seyahatimize bir ay kala, amcamın Oğlu Abdullah Yiğit kardeşimi de ayartıp ikna ettim. Arap Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun. Mustafa’yla aramızda tercümanlık yapacak kişiyi de bulmuştuk. İşler yolundaydı yani.
4 Kasım Pazartesi İstanbul’a geldim. Ertesi gün Mısır’a seyahat edecektik. Suat Koşman’la buluştuk Üsküdar’da Tesbih Çay Evinde. Küçük, şirin bir mekân Kenan abinin mekânı. Gülfem Hatun Camii’nin hemen arkasında. Muharrem abi sonra aradı Yusuf Hoca’nın yanından. Biraz sohbet ettik. Hocayı eve bırakıp geleceğini söyledi. Abimiz geldi. Yemek, namaz derken vakit ilerledi. Bizi kalacağımız yere bırakırken, Yusuf Hoca’nın Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) talebelerinden İzmir’den iş adamı Ersin Gülşen abiyi aradım. Biraz sohbet ettik. Daha sonra yine MTO’dan talebe olan İstanbul Göktürk’te esnaflık yapan Oktay abiyi aradım. Dükkandaymış. Marmaris Etiler Göktürk şubesini işleten kıymetli bir abimiz Oktay abi. Gelelim mi, gelmeyelim mi derken geliyoruz dedik. Dudullu’ya giderken rotamız Göktürk oldu. Telefonu kapatır kapatmaz Yusuf Hoca’yı aradım. Müsaitseniz aşağı inin Oktay abiyi Göktürk’e ziyarete gidelim. Hoca, yorgun. Kaç haftadır durduğu yok. Ama bu çay sohbetinin onu dinlendireceğini de çok iyi biliyorum. Cevabı, tabii ki gelin iniyorum oldu. Hocayı alıp Göktürk’e gittik. Çok güzel bir çay ikramı vardı. Hakikaten harika bir çaydı. Üst üste epey içtik. Muhabbet de çok güzeldi. İyi ki Müslümanız, iyi ki kardeşiz dedik yani, elhamdülillah…
Ertesi sabah Tekirdağ’da yine MTO’dan Yusuf Hoca’nın talebesi, iş adamı ve Oktay abinin de hac arkadaşı olan Orkun abiyi aradım. Telefondan çok güzel bir sohbet gerçekleşti. Akşam’a Mısır’a seyahat edeceğimizi eğer yeri yakınsa Tekirdağ’da da gündüzden kendisini ziyaret edebileceğimizi söyledik. Ancak abimizim yeri Malkara ilçesi olduğu için işi riske atmak istemedik. Mutlu mesut telefonu kapattık. Biraz sonra Orkun abi arayıp biletleri atmamı söyledi. Neyse uzatmayayım. Oktay abiyi de ayartıp Mısır için bilet aldılar bu iki çılgın abimiz.
Suat Hocamla kahvaltı yaptıktan sonra Fethi Paşa Korusundaki restoranda geçtik. Yusuf Hoca ve Muharrem abi de geldi. Bu çılgın ikiliyi anlattım. Şaşırdılar ve çok mutlu oldular. Akşam erkenden havalimanına vardık. Abdullah’la buluştuk. Oktay ve Orkun abilerde uçağa gideceğimiz kapı sırasındayken geldiler. Ekip tamamlanmıştı. Mısır, orada bizi bekliyordu öylece. Bekle bizi Mısır, bekle bizi Nil-i Azim bekle…