Burası Mısır mı?
5 Kasım Salı’yı, 6 Kasım Çarşamba’ya bağlayan gece Mısır’ın güney şehirlerinden olan Şarm el Şeyh’e inmiştik. Kızıldeniz’de sahili olan bir şehir… modern dünyaya göre “tatil şehri.” Bize göre ise, tefekkür şehri…
Kızıldeniz ilk hicret edenlere yardım etmiş kutlu bir deniz… şimdiki adıyla Etiyopya’ya yani Necaşi’nin adaletle hükmettiği Habeşistan’a hicret, Kızıldeniz üzerinden oluyor. Şarm’ın kıyılarında bunu tefekkür edebilmek… korku ve ümitle yola çıkan inanmış insanları bir parça bile olsa anlamaya çalışmak. Böylece sefih içeriklerle donatılan ve insanları kuşatan tatil beldesi saçmalığından uzaklaşmak…
Sabah namazını eda edip uyuduk. Çok yorgunduk. Oteli gece ayarlamıştık. Havalimanı çıkışında biraz baktıktan sonra ayarladık. Fıtri akış içinde seyahat… Mihmandarımız Mustafa henüz varmamıştı Şarm’a. Bizi yönlendirdiği taksiciyle iletişime geçip konaklayacağımız otele geçmiştik. Sabah’ın erken saatlerinde Mustafa’yla yüz yüze tanıştık. Mütebessim bir kardeş. Kahvaltı, sohbet muhabbet derken öğlen namazı vakti yaklaşmıştı. Otele yakın bir camiye namaz için geçtik. Kılık kıyafetinden işçi olduğu belli olan bir abimiz namazı kıldırdı. Mısır’da insanların büyük çoğunluğu namaz kıldırabilir. Namaz, camii, Kur’an bunların hepsi iç içe ve hayatın merkezinde. Capcanlı bir şekilde yaşanıyor. Hayattan kovulmamış henüz bu inanç değerleri.
Tadil-i erkanla namaz kılmak nedir sorusunun cevabını Mısır’da namaz kıldığımız bütün mescitlerde tecrübe ettim. İfrat ve tefritten uzak bir şekilde namazlar eda ediliyor. Tam kararında deriz ya. Aynen öyle. Çok hoşuma gitmişti.
Şarm sıcaktı. Denizi çok temizdi. Arkadaşlar denizin derinliklerindeki güzellikleri temaşa etmek için dalış yapmak istediler. Hepsi acemi. İlk tecrübeleri olacak. Kızıldeniz’in Şarm sahiline geçtik. Hazırlıklar tamamlandı ve ben hariç diğer arkadaşların hepsi dalışlarını yaptılar. Sahillerimizin hepsi işgal altında çünkü zihinlerimiz işgal edilmiş. Ancak bu durum, meşru dairede ve müstakim dostlarla sahilleri hayra kullanmamıza engel değil. Hiçbir alanı terk etmemeliyiz ancak kendi inanç değerlerimizden taviz vermeden. Bunun içinde müstakim dostlarla sahillerimiz yeniden meşru bir zemine döndürülebilir.
Şarm el Şeyh’in Mısır’ın içinde ama şimdilik Mısır’ın tarihi yönüyle uyumlu olmadığını üzülerek ifade etmek isterim. Popüler kültür doğal olarak buraya da girmiş. Bu mevzuyla ilgili yeri geldiğinde detaylı tahliller yapacağımı da şimdiden belirtmiş olayım.
Meşru dairede zevkleniyorduk Şarm’da. Safari için çöle geçtik. ATV araçlarıyla safari yaptık. Uzun bir safari deneyimi oldu. Yerel halktan çocuklar… ayakları çıplak, gözlerinden umut fışkırıyor ellerinde takılar… misafirlere zorla satmaya çalışıyorlar. Yaşama sevinçleri bizim çocuklarımızdan daha fazla. O yoksulluk içinde bu heyecan ve umut… beni çok etkilemişti. Bir kardeşle fotoğraf da çektim. Önceki yazımda paylaştım. Hala aklıma gelince içim huzur buluyor. Çocuklar her yerde güzeller. Şarm’ın çocukları ise ayrı güzeller. Şarm’ın çöl çocukları… çölün kuraklığına inat yaprakları yemyeşil ağaçlar gibi etraflarına oksijen/hayat dağıtıyorlar.
Şarm safarisinin son durağında toplu fotoğraf çektik. Müslüman, gayrimüslim herkese tekbir çektirdiler organizasyon ekibi. Karşımızda dağlar. Bağırıyoruz ve yankısını duyuyoruz. Güzeldi.
Şuna karar vermiştik. Geldiğimiz memleketin kültürünü, adetlerini burada görmeye çalışmayacaktık. Karşılaştırmalar yapmayacaktık. Evet Müslüman bir memleketteydik ancak farklı yaşam tarzları olan kardeşlerimizdi bu güzel insanlar. Onları ötekileştirmeden onlardan istifadeye çalışmalıydık. Kimseyi düzeltmeye gelmemiştik. Ay şunlar böyle biz böyleyiz kibrine düşmemeliydik. Seyahat ediyorduk. İbret nazarıyla kuşanmıştık. Müslüman coğrafyasının gönüllerini bir kılmaktı gayemiz. Turist değildik. Ruhlu birer seyyah olmaktı tek derdimiz. Bu şuurla yatsı namazından sonra Kahire otobüsümüze binip yola çıktık. Uzun bir yolculuk olacaktı.
Kahire yolundayız. Binlerce yıllık kadim şehre gece karanlığında yol alıyoruz…
İşte şimdi Mısır’a gidiyoruz diybilirdik!