Categories: Serbest Yazılar

Çelikten Bir İrade: Dedem Hacı Rıza Yiğit

Büyük insanlarla ilgili yazı yazmak kolay bir şey değil, özellikle insanın yakınlarıyla ilgili yazı yazması hiç kolay değil. Hele ki bu yazı bir asra yakın ömür yaşamış ve kendisine ‘Baba’ diye hitap ettiğim dedem Hacı Rıza’yla ilgili olunca daha da zorlaşmaktadır. Ama ne kadar zor olursa olsun onu yazmayı deneyeceğim yazabildiğim kadarıyla!

Geniş bir ailede dünyaya gözlerimi açtım. Dedemin annesini gördüm, onun, o yaşlı çınar’ın (117 yaşlarında vefat etti yanlış hatırlamıyorsam) vefatına 8 yaşında tanıklık ettim. Mirzan mahallesinde (Merkez-Bingöl’de) üç katlı bahçeli bir binada otururduk; dedem, Nenem, dedemin annesi ve bekar çocukları..  en üst katta, biz orta katta babamın küçüğü olan amcamlarda en alt katta. Dedem evin en küçüğü olduğundan ayrı eve çıkmamış anne ve babasının yanında kalmış, nereye gitseler birlikte gitmişler. Birlikte aç kalmışlar, birlikte zorluk çekmişler. Dedem sürekli hayıflanırdı; Allah Teâla bize vermeye başladı ki babam Hacı Osman vefat etti diye. Ama kendisi onca zorluk ve yoksulluktan sonra uzun bir süre bolluk içinde yaşamıştı ve bunun şükrünü de her daim yapıyordu!

Şimdi düşünüyorum da şahsiyet hamurumun yoğrulmasında en etkili olanlardan birinin öz babam değil, baba diye hitap ettiğim dedem Hacı Rıza olduğunu. Evet, Hacı dedem otoriter bir adamdı. Bütün çocuklarını kendine bağlayabilmişti, çocukları ona düşkündü. Ondan hem çekiniyordular hemde seviyordular, bizlerde öyleydik. Bundan dolayı olsa hamuruma tesirli maya katmıştı. Hayat mektebini gerçekten çok iyi okumuştu. İrfan, hikmet, edep, iffet, dürüstlük, diğergamlık, uzlaşmacı, idareci gibi birçok özelliğin cem olduğu yüksek bir şahsiyetten bahsediyorum. Bu özelliklerin herbirine verilebilecek yaşanmış örnekler var..! Evet, böyle bir dede, manevi babanın rahlesinde tedrisat gördük 31 yıl elhamdülillah..

Ailenin en yakışıklılarından olmasına rağmen gençliğinde bahsedilebilecek en güzel yönü İFFETİ olmuştur. Başkasının ırz ve namusuna bakmamayı ve bundan şiddetle çekindiğini onu tanıyan herkes kabul eder. Bu özelliği ve ciddiyetiyle asil bir duruş sergilemiştir. Nisa taifesine olan seviyesi ve mesafesinden dolayı kadınlar ondan çekinir ve haya ederdiler.

Bizzat kendisinden defalarca dinlemişim; oğlum ben nefsime göre yaşamamışım. Nefsime sürekli muhalefet etmeye çalıştım, ne zaman nefsime uymuşsam zarar görmüşüm, genellikle de nefsime muhalif olarak yaşadım derdi. O yüce insan sanki yüce değerlerin bayraktarlığını yapıyordu, öyle bir hayat yaşadı. İnsanlara zarar vermekten imtina eden, bela gelince uzlaşmacı tavrıyla defetmeye çalışan bilge bir insandı. Her şeyin kitaplarda yazmadığını ondan öğrendim! Evet, uzlaşmacı olduğundan ve ‘muktezayı hale mutabık’ söz söylediğinden kanaat önderliğini hakketmişti ve bu özelliğini hayırlı işlerde kullandı on yıllarca; böylece birçok meselenin hayırla neticelenmesine vesile oldu!

Zorluklara sabrı neticesinde Allah Teâla ona genel olarak hayırlı çocuklar ihsan etmişti; Salih ve Saliha evlatları vardı! Ardında bıraktığı bu miras onun hesap defterini açık tutacaktır biiznillah. Bazen düşünüyorum o zor yerlerde bu kadar hassas düşünmeyi, bu kadar irfanı ve edebi nasıl öğrendiğini? Temas ettiği her iyi adamdan sermaye kaldırmıştı ve onları kendi şahsında cem etmişti. O fıtratını parlatma derdiyle yaşamıştı, adî işlerle çok meşgul olmamıştı.

Misal olarak; Bir gün köyde ot biçiyor ve işini bitirmeye yakın akrabası gelip ona otları kendisinin biçeceğini söylüyor, bunun üzerine dedem biçtiği otların, onca zahmetle yaptığı işin mükafatını akrabasına verdiğini söylüyor. Ancak akrabası vicdana gelecek ki vazgeçiyor! Birlikte iş yaptığı ortakları onu kandırmasına rağmen onlarla cedelleşmiyor, başka bir memlekette ya da köye geri dönerek yeniden rızkının peşine düşüyor. Bakmakla yükümlü olduğu 11 nüfus var ve sofrada amcamın ifadesiyle; acayip bir şekilde yemek yemesi var, nimete saygı duyarak, edeple ve kararında yemek yedi bir ömür boyu. Yoksulluk dönemlerinde de çocukları tok yesin diye çok az yedi ya da yemiş gibi yaptı..!

İnsanlara ikram etmeyi, yemek yedirmeyi severdi, bizleri de öyle yetiştirdi. Kusur istemezdi. Görgü kurallarına ondan daha ciddi dikkat edeni görmedim! Bütün sermayesi doğruluğuydu, doğru bir adamdı ve bilge bir insandı. O yoksulluktayken itibar kazanabilmiş ender insanlardandı!

Ömrünün sonlarına doğru şefkatte zirvedeydi; bu akşam dinledim bir vidosunu, bütün insanları evladı gibi gördüğünü söylüyordu. İmandan gelen şefkat… Alimleri, hocaları, güzel insanları severdi, onlara hürmet ederdi, onlardan istifade ederdi. Birçok Seyda onun irfan, hikmet sahibi biri olduğunu kabul eder ve onlarda ona hürmet ederdi. 8 yaşında başladığı namazı ölmeden 3-4 saat önce sabah namazıyla tabii ayakta sonlandırmıştı. Çok az fire vardı. Çünkü iradesi çok güçlüydü, namazda gevşeklik mi? Asla buna prim vermemişti. Allah’ı hesaba kattığı için nefsine muhalif hareket ediyordu.

Çocukluğumda bir kere o beni yıkamıştı kimse evde olmadığından. Yaşlandığında birkaç kez ben onu yıkamıştım hastalığından dolayı. Hayat bir döngüydü. Kimsenin yaşı ve hali sabit kalmıyordu. Küçüklüğümde korktuğum dedem arkadaşım olmuştu; şakalaşıyorduk, gülüşüyorduk..! Artık bana dua eden bir dedem yoktu! Dua kaynaklarım azalıyordu, bunu hissediyorum..! Kendisinden güç aldığım o çınar yoktu artık! Baba diye hitap edeceğim kimsem kalmadı! Çünkü babama ‘abe’ diyordum. Ey abe! Sadece sen babasız kalmadın bende babasız kaldım! Bu yaştan sonra sana baba diyemezdim, al işte ikimizde hiç kimseye artık baba diyemiyoruz!

Zor olduğunu söyledim ve zoru başaramadım; yazmam gereken onca şeyi yazamadım. Dedemi yazamadım, hem nasıl yazayım ki o kocamış çınarı bu fidan halimle..!

(NOT: Dedem Hacı Rıza’nın, 4 Ağusto 2019’da vefatı sonrası yazdığım bir yazı.)

Seyfullah Yiğit

1988'de Bingöl'de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Çankırı'da Uluslararası İlişkiler Bölümünü okudu (2009-13). İstanbul Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansını tamamladı (2014-16). İstanbul Ticaret Üniversitesinde aynı bölümde başladığı doktora programını yeterlilik sınavına girdikten sonra bıraktı. Ticaret ve ziraat'le iştigal etmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır. Oku-mak için OKULLU olmaya gerek olmadığına inanmaktadır.

Recent Posts

KUR’AN TİLAVETİNİN BAŞ ÜLKESİ MISIR’A SEYAHAT…

Burası Mısır mı? 5 Kasım Salı’yı, 6 Kasım Çarşamba’ya bağlayan gece Mısır’ın güney şehirlerinden olan…

3 hafta ago

KUR’AN TİLAVETİNİN BAŞ ÜLKESİ MISIR’A SEYAHAT…

Neden Mısır? Hikayesi olmayan bir şey var mı diye sormama gerek yok, çünkü her şeyin…

1 ay ago

MAKBUL ŞAHSİYETLERİN AYKIRI GİBİ GÖRÜNEN SÖZLERİNE DAİR..

(Prof. Dr. Metin Yiğit hocamızın kaleminden çok önemli ve insaflı bir yazı…) Yaşadığı zamanın Taftazanisi ve Seyyid…

2 ay ago

ERZİNCAN KAMPI

(MTO Akademik Yaz Kamplarının ilki olan Erzincan Kampını, MTO Erzurum Erkek Talebe Temsilcimiz Hüseyin Albayrak…

4 ay ago

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR..

(Prof. Dr. Metin Yiğit kaleminden…) Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler.…

6 ay ago

İSKİLİPLİYİM BEN…

         Samsun’da ikamet eden Samsun Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) Temsilcimiz Muharrem Kartancı hocamız, memleketi İskilip…

11 ay ago