Categories: Genel

ERZİNCAN KAMPI

(MTO Akademik Yaz Kamplarının ilki olan Erzincan Kampını, MTO Erzurum Erkek Talebe Temsilcimiz Hüseyin Albayrak Hocamız kaleme aldı. Bu ruh dolu, bir içimlik su misali yazıyla sizleri baş başa bırakıyorum…)

2 Ağustos 2024, kampın ikinci günü açılış yapılacak, sunumlar bugün başlıyor. Sabah namazından sonra bazı rutinler akabinde Erzincan’a doğru yola çıkıyorum. Yol üstündeki bir fırından poğaça, simit alıyorum. Aşkale’de bir çay ocağında mola vererek sosyal medyayı kontrol ediyorum, kamp ile ilgili olan paylaşımlar heyecanlandırıyor. Yusuf Hoca Bingöl’den yola çıktığını yazıyor. Simitleri alıp yola koyuluyorum. Erzincan uzaktan görünüyor, ama hep uzakta gibi duruyor. Bir süre sonra hem abdest almak hem de birkaç bardak çay içmek için Terzi Baba Camisinde mola veriyorum. Bir çay içtikten sonra üniversiteye gitmek için tekrar yola koyuluyorum.

Üniversite, şehrin batısında, 15-20 dakika sonra salondayım, Yusuf  Hoca her zamanki gibi formunda, salondan istediği enerjiyi almış, enfes bir konuşma yapıyor. Anladığım kadarıyla İstiklal Marşı okunmuş, Kur’an tilaveti yapılmış, Rektör, Belediye Başkanı ve Erzincan valisi güzel birer konuşma yapmış, ben bunları kaçırmışım.

Ortalara bir yere oturdum, yanımdan Prof. Dr. Ahmet Dağ Hoca geçince daha bir mutlu oldum. Sosyal medyadan tanıdığım MTO’lu talebeler ilişti gözüme. Bu arada konuşma bitiyor, çeşitli hediyeler takdim ediliyor. Normalde Kudüs Araştırmaları kampı sunumlarının bitmesi gerekirken, Yusuf Hocanın konuşması daha yeni bitiyordu. Arada ertelenemeyecek cuma namazı vardı. Sunumlar öğleden sonraya erteleniyor. Muharrem Hocamın yanına gidiyorum ve tanışıyoruz, yanında Mehmet Varıcı Hoca var, bir de Eyüpcan Ekinci… güzel insanların membaındayız. Kapıya doğru yöneliyorum, “hoş geldin Hüseyin” diyen Yusuf Hocamla tokalaşıyoruz. Sonra camiye doğru yola çıkıyoruz.

Kocaman yeni mimariye sahip bir camii ama, imam olmadığı söyleniyor; imamlık yapacak ilahiyatçı bir kişi arayışındayız. Her camide görmek istediğimiz bir imamın ve müezzinin olduğunu bir süre sonra öğreniyoruz. Cumayı kıldıktan sonra Mehmet Varıcı Hocaya takılıyorum: “Hocam, senin matematiğin iyidir, iyi bir terziye versek bu imamdan kaç tane normal imam çıkar?” diye.

Yemekhaneye gidiyoruz. Yeni arkadaşlarla tanışmak kampın en güzel bonusu. Yemekten sonra salona geçiyoruz. Yetenekli sunucu kardeşimiz programı açıklıyor.

Almanya’dan kampa katılan Ayşe Akdağ bize, “İlk Bahar” kitabının bir bölümünü sunuyor. Bisetten önceki zamanın şekillenmesini ve Efendimizin(asm) başına gelecek kabilevi olayların kökenlerine iniyoruz. İkinci olarak Nureddin Karahan kardeşimiz, “Teoloji Bağlamında Kudüs” isimli sunumu gerçekleştiriyor. Kampa katılamayan Azerbaycanlı Vugar Azizov, “Kudüs’ün Bize Söyledikleri” isimli makalesinin sunumunu kırk yedi dakikalık video şeklinde izliyoruz. Akabinde Furkan Ensar İlyas “Kudüsteki İslam Mimarisi” isimli sunumunu yapıyor.

Oryantalizm ve Kolonyalizm kampı için bir çay molası veriyoruz. Mola sırasında Ahmet Dağ Hocayla tanışıyoruz. Meğer Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden 1999’da mezun olmuş, benden bir sene önce. Keyifle Erzurum anılarını dinliyoruz. Sunumların başlayacağı anonsuyla içeri geçiyoruz. Yusuf Hoca, Ahmet Dağ Hocayı fark ediyor, -çünkü Ahmet Hoca sürpriz yapmış- kürsüye davet ediyor ve Ahmet Hoca bize ‘Oryantalizm ve Kolonyalizm’ ile ilgili harika bir açılış konuşması yapıyor.

Sunum için davet edilen Şermin Hüküm Hoca ve kampımızın organizatörü Muharrem Kantarcı Hocayla kamp boyunca müthiş iş çıkardılar. Babası ağır hasta olmasına rağmen büyük bir özveri ile çalışmalarına devam etti. Buradan başta Şermin Hocanın babasına ve cümle hastalarımıza hayırlı şifalar niyaz ediyoruz, âmin. Oryantalizm ve Kolonyalizm kampının ilk sunumunu kendisi yaptı: “Batı Neresi, Doğu Nereye Düşer? Oryantalizm Bize Ne Söyler?” İkinci olarak ben, “Müstemleke Memleketlerin Meseleleri” adlı sunumumu gerçekleştirmeye çalıştım. Son olarak da Bursa temsilcimiz Nuri Gür, “Oryantalizmin İslam ve Osmanlı Medeniyeti Üzerindeki Yanılgıları ve Gerçekler” isimli, Yusuf Hocamızın da takdir ettiği makalesini sundu.

Üçüncü oturuma geçiyoruz. Eyüp Can Ekinci kardeşimiz, “Kültürel Bağlanma Sorunu ve Elif Şafak” isimli oldukça etkileyici bir makale sunuyor. Ardından kampa gelmesini çok arzu ettiğim Can Karadeniz’in, “Napolyon Bonapart’ın Mısır Seferi ve Mısır Tasviri: Şarkiyatçılığın Kilometre Taşı” isimli makalesinin sunumunu videodan izliyoruz. Bu arada MTO’nun umut veren ilk-ortaokul gençleri de sunumlarını gururla yapıyorlar. Rabbim nazarlardan saklasın diyoruz.

Artık çok yorulduk, dördüncü oturumu pazar sabahına erteliyoruz. Yurda geçiyoruz. Yurtta oda arkadaşım kapanış sunumunu yapacak olan Mehmet Varıcı. Hoca oldukça mütevazi ve sakin biri. Sosyal medyadan tanışıyoruz ve sosyal medyanın insanları iyi tanıtamadığına şahit oluyoruz.

Yemek ve akşam namazı akabinde tanışma etkinliğine katılıyoruz. “MTO’ya nasıl katıldınız?” sorusuna cevap vermeye çalışıyoruz. İlginç hikâyeler ortaya çıkıyor. Gece geç vakitler, Yusuf Hoca maşallah, hiçbir yorgunluk emaresi göstermiyor; ama, ben yorulduğumu hissediyorum, yatsı da duruyor.

Sabah yemekhanedeyiz, Trabzon ekibinden Muharrem, Cemal, Ramazan hocalar vs. kalabalık sayılabilecek bir ortamda hararetli sohbet ediyoruz. Öğle yaklaşıyor, araçlara binmemiz söyleniyor. İlk durağımız bir Kur’an kursu. Valimiz Hamza Aydoğdu Beyin ve Yusuf Hocanın konuşmalarını, ikram edilen tatlılar eşliğinde dinliyoruz. Öğle namazını aynı ortamda iki rekat, dört rekat pazarlığıyla cemaatle kılıyoruz. Cennet kokusu yavruların yanından ayrılıp tekrar araçlara biniyoruz.

İki “maşallah” yazısının ortasında besmele, altında iki “Muhammed” yazısının arasında “Küllü nefsin zaigat’ül mevt” yazan mezarlıktayız. Girişte garip bir mezar var, Mehmet Hocaya bunun tasavvufi bir anlatımı olduğunu söylüyorum, o da “vahdet” diyor. Aslında tabelada bunlar yazıyormuş. Tasavvuf büyüklerinden biri olan Terzi Baba’nın hayat hikâyesini dinliyoruz. Şehirlerin manevi liderleri vardır ve bunlar şehre ruh katar, sınır çizer. Türbeyi ziyarete gidiyoruz. Mezar taşları ilgilimi çekiyor ve önceden eşine raslamadığım ahşaptan çitle çevrili bir mezar. İnsanın, ölmeden önce ölmesi, lezzetleri alt üst eden ölümü hatırlaması emirleri en iyi mezarlıklarda vuku buluyor. Ben mezar taşlarının resimlerini çekerken Mehmet Hoca çiçek böcek resimleri çekmekle meşgul. Sosyal mdyada bu resimleri oldukça anlamlı şekilde kullanıyor. Toplu bir resim çekildikten sonra yeniden araçlara biniyoruz.

Vardığımız yer, bir mesire alanı, Ekşisu. Çeşmelerden akan maden suyundan birer bardak içiyoruz. Sazlık ortasında harika manzaraya sahip gölün etrafını dolaşıyoruz. Yeniden araçlara biniyoruz. Reklamlara da konu olan Girvelik Şelalesine varıyoruz. Doğa harikası bir yer. Bolca resimler çekiyoruz. Buradan doğruca Ergan Dağına gidiyoruz. Türkiye’nin en uzun kayak pistiymiş. Vali Beyin ayrıcalığıyla dönem dışı teleferik sefası yapıyoruz. Palandöken’den daha ürtükücü. Çıkıp inmemiz on beş dakika kadar sürüyor. Manzara muhteşem. Teleferikten iner inmez mescide koşuyoruz. Yan yana duran bungalov tipi evlerin birine yazılan “İbadethane” yazısı tuhafımıza gidiyor, “Mescide ne oldu?” demekten geri duramıyoruz. Namazdan sonra bizler için ayrılan bölümdeki sandalyelere oturuyoruz. Köfte ekmek ve ayran ikramı yapılıyor. Vali bey oldukça ilgili, bir aksaklık gördüğü zaman anında müdahale ediyor. Yusuf Hoca ekmek arası değil de tabakta istiyor. Son derece normal karşılanacak şeyi fitne çıkmasın diye nedenini sonradan itiraf ediyor: “Diş problemi yaşıyorum!” Büyükler ince düşünüyor, ince düşünceler insanı yükseltiyor. Yemekten sonra kamp ile ilgili Vali Bey ve akabinde Yusuf Hoca birer konuşma yapıyorlar. Vali Bey kampın gelenekselleşmesini dile getirince duygulanıyoruz.  Kamp ile ilgili düşüncelerimiz merak ediliyor. Sakarya ekibinden Esra Çatan söz alarak düşüncelerimize tercüman oluyor. Sonra Yusuf Hoca, daha çok onure etme amaçlı bir çok talebeye söz hakkı veriyor. Akşam namazını kılmak için yol üzerindeki ilk camide durmak üzere araçlara biniyoruz. Cemaati bölmeyen, fazla yer kaplamayan mimber ve kürsüsünün merdivenleri yatay olan bir camide akşam namazını eda ediyoruz.

Meydana doğru yola çıkıyoruz. İsmail Haniye’nin şehit edilmesinden dolayı yapılan yürüyüşe katılıyoruz. Yürüyüş sona ermiş, Ramazan Kayan Hoca konuşma yapıyor. Bir müddet sonra Yusuf Hoca fark ediliyor ve kürsüye davet ediliyor. Yusuf Hoca, bağrışma ve çağrışmaların sorunu çözmeyeceğini, bunların rahatlatıcı etkisinin günübirlik olduğunu dile getirerek uzun soluklu, büyük hedefleri olan yolculuktan bahsediyor; MTO’dan. Yurtlara doğru yol alıyoruz. Tiyatro ve şiir dinletisi programına katılıyoruz. Elazığ ekibinden Mehmet Erdi Çiçek kardeşimiz yeteneğini sergiliyor, küçük kardeşler de çok fena, maşallah.

Rabia Güvercin isimli kardeşimiz, Tanpınar’ın “Beş Şehir” de yer alan illerden biri olan Erzurum’u gezdirmek ve misafir etmek için 15 civarında MTO talebesiyle daha da doğuya doğru yola çıkıyor. Unutulmaz anlardan birisi de bu olsa gerek.

Kampın son günü, kahvaltı akabinde salona geçiyoruz. Enes Evliyasever kardeşimiz “Oryantalist Bir Dogma”; Mehmet Erdi Çiçek, “Habil ve Kabil’in Oryantalizm Mücadelesi”; Onur Milisoğlu, “Modern Tıbbın Gelişiminde İslam Kaynağının Etkisi” isimli makalelerini sunuyorlar. “Oryantalizmin Çöküşü” isimli kapanış makalesini Mehmet Varıcı sunmak için kürsüye davet ediliyor. Makalesini dinamik tutmak ve beslemek için her türlü argümandan yararlandığına şahit oluyorum. Bir evvelki gecede Yusuf Hocanın Filistin mitinginde yaptığı konuşma dahil olmak üzere. Buradan hiçbir beşeri yazının mükemmel olamayacağı sonucu ortaya çıkıyor. Yaptığı enfes sunumda günümüzde büyük bir oryantalist olmadığı, oryantalistler yerini yapay zekâya bıraktığı neticesine varıyor Mehmet Varıcı Hoca. Salona biraz geç gelen ve sunumun bir kısmına yetişen Yusuf Hoca, sunuların videolarını izleyeceğini belirtiyor. Sahnede toplu bir fotoğraf çektiriyoruz. Kamp biraz daha uzun sürsün diye yemekhaneye gidiyoruz. Masamızın konuğu Yusuf Hoca. Ve veda zamanı, helaleşiyoruz.

Son olarak, takdire şayan gayretlerine şahit olduğumuz Muharrem Kartancı Hocamız başta olmak üzere, Şermin Hüküm Hocam, Elif Nagihan Yaşlı, Ömer Uçur, Büşra Uçur, Asaf Bayram, Zeynep Rana, Rümeysa Çetin, Aleyna Çınar, Yusuf Karakuş kardeşime ve emeği geçip adını sayamadığım herkese yürekten teşekkür ediyorum.

Bir daha, ya kısmet!

(Hüseyin ALBAYRAK,

Erzurum MTO Talebesi)

Seyfullah Yiğit

1988'de Bingöl'de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Çankırı'da Uluslararası İlişkiler Bölümünü okudu (2009-13). İstanbul Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansını tamamladı (2014-16). İstanbul Ticaret Üniversitesinde aynı bölümde başladığı doktora programını yeterlilik sınavına girdikten sonra bıraktı. Ticaret ve ziraat'le iştigal etmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır. Oku-mak için OKULLU olmaya gerek olmadığına inanmaktadır.

Recent Posts

KUR’AN TİLAVETİNİN BAŞ ÜLKESİ MISIR’A SEYAHAT…

Burası Mısır mı? 5 Kasım Salı’yı, 6 Kasım Çarşamba’ya bağlayan gece Mısır’ın güney şehirlerinden olan…

3 hafta ago

KUR’AN TİLAVETİNİN BAŞ ÜLKESİ MISIR’A SEYAHAT…

Neden Mısır? Hikayesi olmayan bir şey var mı diye sormama gerek yok, çünkü her şeyin…

1 ay ago

MAKBUL ŞAHSİYETLERİN AYKIRI GİBİ GÖRÜNEN SÖZLERİNE DAİR..

(Prof. Dr. Metin Yiğit hocamızın kaleminden çok önemli ve insaflı bir yazı…) Yaşadığı zamanın Taftazanisi ve Seyyid…

2 ay ago

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR..

(Prof. Dr. Metin Yiğit kaleminden…) Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler.…

6 ay ago

İSKİLİPLİYİM BEN…

         Samsun’da ikamet eden Samsun Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) Temsilcimiz Muharrem Kartancı hocamız, memleketi İskilip…

11 ay ago

SAMSUN’DA KÜKREYEN BİR ARSLAN

Yusuf Hoca’nın soyadı her ne kadar Kaplan olsa da aslında o bir ARSLAN! Burada iki…

11 ay ago