Hayatta ki her şey; ancak zıddıyla tanımlanabilir, açıklanabilir ve anlam bulabilir. Güneşin aydınlığını değerli kılan, gecenin karanlığıdır. Güzeli, güzel yapan, çirkininin varlığıdır. Zıtlıklar arasındaki ilişkiyi; bakarak, görerek, anlayarak ve zihin dünyamızda oturtarak anlayabiliriz ve böylelikle hayatımızın mahiyetini kavramamız mümkün hale gelir. İşte bunun için doğru bir NAZAR gerekmektedir. Bu nazar ile başta kendimize ve daha sonra bizim dışımızdaki her yaratılmışa bakılabilir ve bence bakılmalıdır da. Nazar ile yazının başlığında ki günah ve merhamet arasında ne ilişki var sorusu akla gelebilir. Nazar’ın hayat ile ilişkisi doğrudan olduğu gibi günah ve merhametin de hayat ile doğrudan bir ilişkisinin olduğu kat’îdir.   

Günah, kulun haddini aşmasıdır. Yani kul’un helal dairenin dışına çıkmasıdır. Merhamet ise; insanı yücelten, insanı, insan yapan karşılıksız iyiliklerdir. İnsandaki merhametin ileri boyutta ortaya çıktığını gördüğümüzde, o insana karşı aşırı bir muhabbet oluşur içimizde. Oysa kula verilen bu nimetin asıl sahibi Yüce Allah’ın merhameti, kulun akıl nimetiyle idrak edemeyeceği kadar uçsuz ve bucaksızdır. Dolayısıyla bu durum için sadece “sonsuz merhamet sahibi Allah” diyebiliyoruz. Çünkü bizler Allah’ın merhametini tam olarak idrak edemiyoruz. Evet, Allah’ın merhametini her yerde ve her şeyde görmek mümkün, ama yukarıda ifade ettiğimiz nazar ile bakabilene! Yüce dinimiz İslâm, insanların günah da işleyeceğini söyler ve günahın karşılığında tövbe etmenin ne kadar önemli olduğunu da belirtir. Günah karanlığı, tövbe ise aydınlığı temsil eder. İnsan, günah işleme potansiyeline sahiptir peygamberler dışında. Günahın da farklı kategorileri vardır, ancak biz burada bu konuya girmeyeceğiz. Günahtan ziyade sağlam bir tövbenin getireceği aydınlıktan bahsetmeye çalışacağız.

Kâinatta ki bütün iyilikler ve kötülükleri doğru bir NAZAR ile karşılaştırdığımızda, katî bir şekilde iyiliklerin daha çok olduğu görülür. Nur menşeli bir misalden yola çıkarsak; kâinat bir bahçe, bahçenin kenarında da üç-beş hayvan leşi, ama bahçenin diğer tarafları çok güzel. Bahçenin kenarında bulunan hayvan leşleri, bahçeyi çirkinleştirmiyor! Bahçedeki güzellikleri daha iyi görmemizi sağladığı gibi, o güzelliğin kıymetini artırıyor ve böylelikle farkındalığımız artıyor. Bununla birlikte bütün bu güzelliklerin sahibi, merhametlilerin en merhametlisi Yüce Yaratıcı tarafından bizlere bahşedildiği, yeniden ve daha derinden hatırlanmış, bu tefekkür ise; kul’un kul olma bilincini kökleştirmesine vesile olacaktır.

Bahçeyi güzelleştiren yağmur, toprak, yeşillikler, çiçekleri gibi bütün güzellikler Allah’ın bize olan merhametini gösterir. Bu kadar merhamet sahibi bir Yaratıcımız var iken ve hatta; çok eskilerden 100 adamı öldürdüğü halde sağlam bir tövbe üzerine ölen bir adamı merhameti ile affeden Yaratıcımıza karşı neden inatla günahta/karanlıkta kalmayı tercih edelim ki? O zaman merhamete doğru yürümeli değil miyiz?

Dünya var olduğundan beri yapılan bütün günahların Allah’ın merhametinin yanında bir nokta olarak kaldığını söylememiz mümkündür. Çünkü bizler Allah’ın merhametinin sınırlarını bilmiyoruz, hesaplayamıyoruz ve açıkçası tahmin de edemiyoruz. Ancak işlenen günahları hesaplayamasak bile, bir tahmin yürütebiliyoruz. İşte bundan ötürü esas, tek ve en önemli olan gerçek Allah’ın merhametinin muazzam olduğunu bilmek ve hemen O’na doğru harekete geçmektir.

Üsküdar’da uzun, heyecanlı ve bir o kadar da düşünceli yürüyüşümde günah ve merhamet arasındaki ilişkiyi düşündüm günbatımına yakın bir vakitte, hülasa edecek olursam bu düşünceli yürüyüşümü; günah da bizim için! Ancak ümitsizliğe düşmemiz ve günahlarımızı küçük görmemiz ya da günahta ısrar etmemiz için değil! Nisyan ve gaflet halimizle yaptığımız günahlardan yüzümüzü sonsuz MERHAMETE çevirmemiz için diyebiliriz: Günahta bizim için! Merhameti/aydınlığı görmek, yukarıda bahsettiğimiz üzere tabi ki doğru bir NAZAR ile mümkün hale gelebilir. Bu doğru nazar ise, tefekkürle elde edilebilir. İşte bu tefekkür ile elde edilen doğru NAZAR, hayatın içinde ki bütün kötülükleri yukarıda bahsettiğimiz bahçe misalindeki üç-beş hayvan leşi gibi görmemizi sağlayacak, bu da bizleri ümitsizliğe düşmekten kurtaracak, asıl gaye/ahiret için, daha ciddi ve daha İSTİKAMETLİ bir şekilde çalışmamıza vesile olacaktır. Bahsettiğimiz bu nazar, ütopik bir bakış değil, HAKİKATİN kendisidir. Bu hakikati keşfetmek isteyenlere mürşidim Risale-i Nur’u; ısrarla, merakla, düzenli bir şekilde okumalarını ve daha sonra bu manaları, insan-kâinat düzleminde düşünmelerini âcizane tavsiye edebilirim.

Selametle..   

(Not: altı-yedi yıl önce yazılan bir yazı..)  

Share:

administrator

1988'de Bingöl'de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Çankırı'da Uluslararası İlişkiler Bölümünü okudu (2009-13). İstanbul Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansını tamamladı (2014-16). İstanbul Ticaret Üniversitesinde aynı bölümde başladığı doktora programını yeterlilik sınavına girdikten sonra bıraktı. Ticaret ve ziraat'le iştigal etmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır. Oku-mak için OKULLU olmaya gerek olmadığına inanmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir