(Prof. Dr. Metin Yiğit kaleminden…)
Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler. Buda, Konfüçyüs hatta putperest din öncülerini saygıyla andıkları halde Tevrat ve İncil’de müjdelenen islam Peygamberini tezyif için amansız bir faaliyet göstermektedirler. Bunun sebebi kanaatimce Batı ve takipçilerinin İslam Peygamberini ve onun öğretisini bir tehdit olarak algılamasıdır. Peygamberin temsil ettiği saf tevhid akidesi dünyada şirke ve zulme dayalı bütün oluşumları derinden endişelendirmektedir.
Temcit pilavı gibi zaman zaman ısıtılıp piyasaya sürülen Hz. Peygamberin Hz. Aişeyle evliliği hakkında söylenenlere bu zaviyeden bakıyorum. Bilindiği üzere bazı rivayetlere göre Hz. Aişe dokuz yaşında diğer bazı rivayetlere göre 17-18 yaşlarında evlenmiştir. En kötüsünü yani 9 yaşında evlendiğini varsayarak konuşmak istiyorum.
Günümüz tıp verileri kız çocuklarının 9-14 yaş arasında adet görmeye başladığını ifade ediyor. Bu durum, bazı kadınların biyolojik olarak 9 yaşından itibaren cinsel deneyimde bulunabileceğini göstermektedir. Cinsel deneyim ise nikahlı ya da nikahsız gerçekleşir.
Günümüz dünyası 9-10 yaşlarında ergen olmuş bir kızın kendi iradesiyle nikahsız ilişki yaşamasını normal görürken tarihte yaşanmış aynı yaş grubundaki evlilikleri ise gayri insani gibi takdim etmektedir. Bu yaklaşım hem çelişkilidir hem de anakroniktir. Yani tarihi olayları kendi gerçek zaman ve mekânlarından kopartıp günümüzde yaşanmış gibi değerlendirmektedir. Böyle bir bakışın -bırakın tarihi ve tarihe mal olmuş şahsiyetleri- 50 yıl öncesini bile doğru anlaması mümkün değildir.
Ekonomi ve üretimin genelde bilek gücüne dayalı olduğu ve işgücünün ailedeki nüfusa göre ölçüldüğü sanayi öncesi toplumlarda dünyanın her tarafındaki insanlar mümkün oldukça erken evleniyorlardı. İnsanların oldukça erken dönemde hayata atıldığı ve sorumluluk üstlendiği o dönemleri ve o dönemlerdeki evlilikleri günümüzde yaşanmış gibi algılamak en hafif tabirle çarpıtmadır. Bizzat hatırlıyorum: 1970’li yıllarda bizim köylerde ben dahil, 7-8 yaşına ulaşan her çocuk sarp dağlarda, vadilerde hayvan güdüp çobanlık yapardı. Günümüzde birçok aile 7-8 yaşındaki çocuğu fırına ekmek almaya göndermekte zorlanıyor. Şimdi yaşadığımız dönemin şartlarını esas alarak o dönemlerde çocuklara zulüm edildiğini söylemek ne kadar doğrudur?
Netice itibariyle kız olsun erkek olsun bir insan biyolojik olarak evlilik yapabilecek bedeni bir olgunluğa ermiş ve ruhsal olarak buna hazır ise başka bir ifadeyle maddi ve manevi olarak evliliğe elverişli ise evliliği normal karşılanmalıdır. İşte tarihteki evlilikler ve bu cümleden olarak Hz. Peygamberin (s.a.v) evliliği -en kötü ihtimalle/9 yaş rivayetine göre- bu türden evliliklerdir. Şayet bahsi geçen evlilik mezkur şartları taşımamış olsaydı bunun toplumsal bir yansıması olur ve bazı eleştiri ve kınamalara konu olması kaçınılmaz olurdu. Ancak tarihte Hz. Aişeyle evliliğin kınandığına dair en ufak bir bilgi kırıntısı mevcut değildir. Bu da yapılan evlilik yaşanan hayat şartlarına uygun fıtri bir izdivaç olduğunu göstermektedir.
Evlilik meselesi de öyledir. Tarihteki evlilikleri günümüzde gerçekleşmiş gibi görmek büyük bir saptırmadır. Tarihteki şartlara bağlı olarak evlilik yaşı günümüzden farklı olabilir. Bu konuda dönemden döneme değişmeyen yegâne kriter evlilik için gerekli olan biyolojik olgunluktur. Bir kız veya erkek biyolojik olarak evlilik yapabilecek bir raddeye ulaşmış/ergen olmuşsa ve toplumsal şartlar de onu evlilik için yeterli derecede olgunlaştırmışsa evliliğin hiçbir mahzuru yoktur. Aksini savunmanın ilmi bir izahı yoktur.
Bunu söylediğimizde birileri hemen “siz 9-10 yaşındaki kızınızın evliliğine razı olur musunuz” diye söze başlayabilir. Ancak modern konjonktürün bariz etkisini taşıyan bu çıkışların tamamı anakronizmle malûldür. Biz, yaşadığımız şartlarda kız çocukları 9-10 yaşında evlendirilsin, demiyoruz. Fakat insanların yaşadıkları tarihsel şartlar gereği hayata erken başlamak zorunda olduğu ve çok erken yaşlarda sorumluluk aldığı ve olgunlaştığı dönemlerdeki erken evliliklerin anlayışla karşılanması gerektiğini söylüyoruz.