Categories: Serbest Yazılar

İki gün iki şehir: Elazığ’dan Diyarbakır’a dokunan güzellikler…

Söz uçar yazı kalır demişler. Güzelliklerin uçmaması için yazılması gerekiyor. Yusuf Kaplan hocamızın öncülüğünde 14 Ekim Cuma (Elazığ) ve 15 Ekim Cumartesi (Diyarbakır) Medeniyet Tasavvuru Yolculuğumuzdaki güzellikler bahrinden katreler sunmaya çalışacağız. Peşinen söyleyelim; tanıştığımız herkesin ismini zikretmek ve yaşadığımız bütün güzellikleri aktarmak, burada mümkün değil. Ve herkesin ismini de hatırlamak doğrusu çok zor, en azından benim için. Dolasıyla teşekkürümüzü de baştan yapalım; bu güzelliklere vesile olan herkese ama herkese çok teşekkür ediyor ve bir ömür boyu güzelliklerle yaşamalarını niyaz ediyoruz.

Cuma günü sabah namazından sonra yola çıktım ELAZIĞ’a doğru. Samsun’dan misafirimiz vardı, gönül ehlinden sevgili Muharrem Kartancı hocamız. Sabah 8’de otogarda olacaktı ancak erken gelmişti araba, 6:30’da aradığımda otogar mescidinde bekliyordu. Acele ettim. Elazığ’a kadar önümde hangi araba varsa solladım. Yanlış hatırlamıyorsam 50 dk da otogarın içindeydim. Direk mescidin önüne gittim, yıllarca birbirimizi görmemişiz gibi musafaha yaptık. Arabaya binmeden kitap ve leblebi hediyemizi de aldık. Muharrem abiyi Elazığ ve Diyarbakır programları için ayartmıştım, ancak daha fazlası nasip olacaktı (Elazığ-Diyarbakır-Gaziantep ve Kahramanmaraş).

Sohbetimiz tabi ki ilim-irfan-hikmet yani; medeniyet tasavvuru yolculuğu.. hikayemiz, derdimiz hep bu..! İkimizde aynı kafadanız, gidip bir mekanda öylesine kahvaltı yapmak istemiyoruz. Bir çorba, birkaç börek değil meselemiz, bizim için önemli olan muhabbet ve ruh.. bir esnaf kardeşi (Resul) aradım Elazığ’da düzgün bir kahvaltı yeri için. Cevap istediğim gibiydi. Abi, buyrun birlikte yapalım. Bu esnaf ailesi düzgün bir aile. Hep birlikte ticaret yapıyorlar. Mesut abisinin dükkanında kahvaltımızı sohbet eşliğinde yaptık. Biz onu besledik, o bizi besledi. Muhabbetle kahvaltımız şenlendi; hem ruhlar doydu hem de mideler..

Harput’a çıktık. Uykusuzluk var ama yine çok heyecanlı ve coşkuluyuz. Mimari eserler üzerine konuşuyor; eksiklikleri dile getiriyoruz, çözüm önerileri sunuyoruz. Geçmişe gidip bugüne tarihi taşıyoruz.. Artuklu’nun Harputtaki tarihi mühürleriyle adeta kendimizden geçiyoruz… mimari eserler.. ne olduğumuzu gösteriyor ve ne olmamız gerektiği için de ciddi çalışmak için kamçı oluyor.

Bir hayırseverin alıp tamir ettikten sonra kültür evine dönüştürdüğü avlulu ev çok hoşumuza gitti. Bakımını yapan abiyle sohbet ettik evin iç avlusunda çok güzel bir masada oturarak. Burada dinlendik, hasbihal ettik, çok güzel geçti. Cuma namazını çok küçük ama ruhlu bir camii de kıldık. Namaz sonrası Yusuf abiyi aradım, geç cevap verdi, yol üstünde ilginç bir imamın arkasında gecikmeli olarak namaz kılmıştı. Malatya’dan geliyordu, Elazığ’a varmıştı, havalimanına geçmesini söyledim ve bizde hocayı karşılamak için yola koyulduk. Elazığ ekibi tabi ki erkenden gelmişti, hoca geldikten sonra tanıştık bu güzel insanlarla… Beyhan hanım, Erdi bey ve diğer güzel insanlar..

Programların olacağı yerin karşısında müftülüğün düzenlediği kermes vardı. Hocamız destek için burada fotoğraf çektirdi. Elazığ Müftülükte görev yapan Bingöl’den komşumuz Şemsettin hocayı da gördük, bunun üzerine hoca şunu söyledi: “Dünya küçük dedikleri böyle bir şey.” Dünya küçüktü. Hayat kısaydı ve zaman su gibi akıp gidiyordu.

Kitap imza öncesi orta büyüklükte bir salonda söyleşi vardı. İlgi büyüktü ve salon  dışarıya taşmıştı. Genç, yetişkin her yaş grubundan insanlar vardı. Kapının önünde duruyorum yanımda bir genç, hocanın Osmanlı tecrübesinin önemi üzerine kurduğu cümlelere şöyle itiraz etti bana bakarak: “Sallıyor, yanlış konuşuyor” gibi şeyler.. biraz durup bekledikten sonra mübarek öyle eleştiri olmaz, dinlersin sonra gider usulünce eleştirini yaparsın dedim. Neyse sonra sohbetimiz arada oturarak devam etti. Samimi bir hava oluşunca tatlı sert yaptım Furkan kardeşe, tıp okuyormuş, her şeyi eleştiriyormuş. Olmaz dedim, neye göre eleştiriyorsun. Önce okuyacaksın ancak doğru bir metodla: Pergel Tasavvuruyla… Furkan, yanlış bir üslup kullandığı için özür diledi tabii. Telefon numaralarımızı alıp ayrıldık. Meselemiz insan, bütün bu seyahatler bunun için değil mi?

Daha sonra kitap imzaya geçtik. Kitap imza, namaz, yemek ve sonra çok güzel bir MTO talebe buluşması. Malatya MTO ekibi de oradaydı, programın kayısı tadında geçmesine katkı sağladılar… program sonrası Harput’a çıktık. Ziya hoca da bize eşlik etti. Çok mütevazı ve birikimli bir eğitimci. Elazığ manzaralı çay sohbetini erken bitirdik çünkü ertesi sabah Diyarbakır’da da programlar vardı.

Güne Harput Belekgazi Konukevi’nden merhaba dedik. Kahvaltıda Yusuf hocamız, sabah namazı sonrası kuş cıvıltıları/zikirleri eşliğinde çok güzel ve nadide bir yazı (yazının başlığı: “Peygamberler tarihi bilinmeden insanın, tabiatın ve varlığın tarihi yazılamaz”) yazdığını söyledi. Bu yazı üzerine biraz sohbet ettik. Sonrasında DİYARBAKIR’A doğru yola koyulduk. İttihadul Ulema’nın düzenlediği uluslararası arası konferansa katıldık. Yusuf hocanın konuşma sırasına 40 dk vardı. Şehmus kardeşte Batman’dan kalkıp program için gelmişti, bize neşe kattı. Bu arada çok güzel konuşmalar dinledik. Yusuf hocada güzel bir konuşma yaptı. Adeta salonu sarstı. Kendine has üslubuyla derdini anlattı.

Sanayi Camii’nin altında klasik medrese eğitimi veren Seyda Molla Metin Yiğit’in (Dicle ilahiyatta öğretim görevlisi) medresesini ziyaret ettik. Metin hocanın arkadaşları ve yine Dicle İlahiyatta öğretim görevlisi olan Abdullah hoca ve Necmi hoca bizi karşıladılar. Yusuf hocayla; medresenin faydaları ve zaafları; üniversitenin faydaları ve zaafları üzerine derin ve öz sohbet ettiler. Çaylarımızı içtik, tatlılarımızı yedik ve doğruca Diyarbakır Ulu Camii’deki MTO buluşmasına gittik. Program hakikaten güzel geçti. Sonra ikindi namazını ana bölümde eda ettik. Molla Osman çok güzel tesbihat sonrası güzel tilavetiyle kulak ve gönül pasımızı temizledi. Yusuf hoca, insanlara faydalı olmak için adeta çırpınıyor. Diyarbakır MTO mekanına giderken Ulu Camii önünde Kızılay kermesini desteklemek için ekiple foto çekti, müşfik ve dertli bir adam Yusuf Kaplan.. Kimseyi kırmamak için çok hassas davranıyor, bunu hocanın bazı fikirlerine katılmayan vicdanlı bir arkadaşım da söyledi.

Urfa’dan derviş ruhlu entellektüel bir üçlü gelmişti. Üçü de birbirinden ilginç insanlar. İsrafil abi, Aziz abi ve Mücahit abi. İsrafil abi ve Mücahit abi Urfa Belediyesinde hizmet ediyorlar, Aziz abi de doktor olarak insanlara hizmet ediyor. Ama nasıl doktor? İnsanın sürekli hasta olup yanına gitmek isteyeceği “cins” doktorlardan..

On köprü de bir butik buluşma ve güzel bir sohbet, akşam namazı ve sonrasında yine ayrılık… Yusuf hoca İstanbul uçağı için yine yola revan oldu. Ayrılıkların olduğu hiçbir yerde daimi huzur olmaz. Bizler.. hiç ayrılmayacağımız cennette buluşabilmek için bu gökkubbede hoş bir sada bırakmaya gayret ediyoruz..

Bitirmeden beni çok etkileyen iki olaya değinmek istiyorum. İlki, Elazığ’da lise talebesi olan Ferhat kardeş. Dertli hanımefendi hocası vesilesiyle tanıştık. Yusuf hocayla tanıştı. Hoca, Ferhat kardeşe ilgi gösterdi, numarasını aldı. Düşünün.. henüz yeni tanıştığı bir delikanlının numarasını alıyor ülkenin önemli mütefekkiri Yusuf Kaplan..! Adam, tevazu da zirve. İşte, insana ancak İNSAN muamelesi yaparak, yani; Allah Teala’nın yarattığı muazzam bir eser olarak bakarak, değer vererek dokunabiliriz ve kendimizi de dokuyabiliriz. Yusuf hoca bunu çok iyi yapıyor. Ferhat kardeş, çok edepli, utangaç ve çok zeki bir kardeş. Bakışlarında bir mahcubiyet. Halinde bir masumluk ve güzellik. Rabbim! Bu gizli hazineleri ortaya çıkarıp ümmete hayırda hizmet ettirecek işlere yönlendirebilmeyi Yusuf hocaya ve onun gibi dertli insanlara nasip etsin inşallah.

İkincisi ise, yine Elazığ’da kitap söyleşi sonrasında üç tane 50-60 yaş arası abiyle sohbet ederken içlerinden birinin şunu demesi beni çok etkiledi: Biz bir şey yapamadık. Siz çalışın ve ne olursa olsun heyecanınızı ve şevkinizi kaybetmeyin. Hala aklıma geldiğinde üzerimde bir şimşek etkisi oluyor: Şevkinizi kaybetmeyin… ekleme yapıyorum: Aman ha..!

Yeniden bir teşekkür: Başta Yusuf Kaplan hocama ve sonra bu güzelliklerin ortaya çıkmasına vesile olan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Selam ve dua ile…

Seyfullah Yiğit

1988'de Bingöl'de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Çankırı'da Uluslararası İlişkiler Bölümünü okudu (2009-13). İstanbul Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisansını tamamladı (2014-16). İstanbul Ticaret Üniversitesinde aynı bölümde başladığı doktora programını yeterlilik sınavına girdikten sonra bıraktı. Ticaret ve ziraat'le iştigal etmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır. Oku-mak için OKULLU olmaya gerek olmadığına inanmaktadır.

Recent Posts

KUR’AN TİLAVETİNİN BAŞ ÜLKESİ MISIR’A SEYAHAT…

Burası Mısır mı? 5 Kasım Salı’yı, 6 Kasım Çarşamba’ya bağlayan gece Mısır’ın güney şehirlerinden olan…

3 hafta ago

KUR’AN TİLAVETİNİN BAŞ ÜLKESİ MISIR’A SEYAHAT…

Neden Mısır? Hikayesi olmayan bir şey var mı diye sormama gerek yok, çünkü her şeyin…

1 ay ago

MAKBUL ŞAHSİYETLERİN AYKIRI GİBİ GÖRÜNEN SÖZLERİNE DAİR..

(Prof. Dr. Metin Yiğit hocamızın kaleminden çok önemli ve insaflı bir yazı…) Yaşadığı zamanın Taftazanisi ve Seyyid…

2 ay ago

ERZİNCAN KAMPI

(MTO Akademik Yaz Kamplarının ilki olan Erzincan Kampını, MTO Erzurum Erkek Talebe Temsilcimiz Hüseyin Albayrak…

4 ay ago

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR..

(Prof. Dr. Metin Yiğit kaleminden…) Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler.…

6 ay ago

İSKİLİPLİYİM BEN…

         Samsun’da ikamet eden Samsun Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) Temsilcimiz Muharrem Kartancı hocamız, memleketi İskilip…

11 ay ago