İyilik kavramı kendi içinde birçok güzel davranışı barındıran çok geniş bir kavramdır. İyilik, göreceli ya da muğlak bir şey değildir kanaatime göre. Çünkü iyilik üzerine, en azından ortak iyilikler üzerine evrensel bir mutabakat mümkündür. Bizim iyiliğe bakışımızda her şeyde olduğu gibi ilahi kaynaklıdır ve böyle de olması gerekir. Modern dünyayla birlikte iyilikte dahi insanlar.. sekülerleşti. İyiliği dinden uzak bir şey olarak görmeye başladılar. Bu görüşün yansımasını bizzat dindar insanların hayatlarında da görebiliyoruz. Peki, nedir iyilik; kim iyi insandır; iyiliğin ölçüsü bireyin ya da toplumun kabul etmesiyle mi ilişkilidir; iyi bir Müslüm olmakla iyi bir insan olmak arasındaki bağ nedir; iyi davranışlarda bulunmak gerçekten iyi bir insan olduğumuzu mu gösterir sorularına gelin birlikte genel olarak cevaplar bulmaya çalışalım.
Hayatımızda ki olaylar hiç kuşkusuz bizi iyiye ya da kötüye yönlendirir. Dün yaşadığım bir olay da beni bu yazıyı yazmaya yönlendirdi. Sabah yürüyüşümde hep yukarıdaki sorular üzerine düşündüm. Öncelikle iyi bir insan olmanın sana, bana, ona göre olmadığına kesin kanaat getirdim. Etrafımdaki insanları gözlemliyorum, en yakınımdan en uzağıma, şöyle yanlış bir inanış var; o insan bana iyidir, bitti. O insanın bize iyi olması gerçekten onu iyi bir insan yapıyor algısı zihinlerimizde yerleşmiş durumda. Peki, iyiliğin ölçüsü ben miyim? Bu soru sorulmadığı için hakiki iyi insanlar ıskalanıyor, çakma iyi insanlar ise ön plana çıkarılıyor. İnsan, yalan söylemez, hırsızlık yapmaz ve emin bir insan olma gibi özelliklere sahip olur ve bu özellikleri kendinde karakter haline getirmişse, yine bu özellikleri insanları ayırt etmeden herkese karşı gösteriyorsa, o insan, iyi bir insandır. Ancak şunu da belirtmeliyim ki “iyi bir insan” sıfatı öyle bir iki davranışla ve ara ara gösterilerek elde edilecek bir sıfat değildir. Adam, yalan söylüyor, dedikodu yapıyor, modern hırsızlık yapıyor ve bunların yanında birilerine de iyilik yapıyor, peki bu adam iyi bir insan olur mu? Vallahi bu insan, iyi bir insan değildir. Çünkü iyi davranışlar ayrı, iyi bir insan olmak ayrıdır. Bu tür insanların yaptıkları toplumun gözünü boyamak ve vicdanlarında yükselen sesi bastırmaktır, hepsi bu.
Dinden uzak bir hayatla, ortak değer ve ilkelere göre yaşanılarak da iyi bir insan olunabilir. Ancak ben, hakiki manada iyi bir insan olmanın da yine iyi bir Müslüman olmaktan geçtiğini düşünüyorum. İlahi kaynaklı olmayan büyük bilgelere bakıldığında birçok güzel davranış görülür, ancak vahdet merkezli bir yol izlenmediğinden, o büyük büyük aşırılıklardan kurtulup orta yolu bulamadıkları görülmektedir. Burada da hakiki iyi bir insan olmanın en geniş anlamı vardır, dolayısıyla sosyal yaşamda belirli ilkelere göre bir hayatı yaşamak bizleri ‘hakiki manada iyi bir insan’ yapmaz, sadece ‘iyi bir insan’ yapar. O zaman şöyle bir sınıflandırma ortaya çıkıyor; iyi davranışları olan insan, iyi bir insan ve hakiki anlamda iyi insan. Bizlerin Müslüman olması hasebiyle özlemini çektiği ve idealini kurduğu insan tipi en son verilen insan tipi olmalıdır.
Günahlar, zaaflar ve istisnai davranışlar kişiyi hakiki iyi bir insan sıfatından tam olarak uzaklaştırmaz. Dindar bir insan, yalan söylemiş, günah işlemiş ama bütün bunları gafil bir haldeyken ve sayılı olarak yapmışsa bunlar onun karakterinde olan davranışlardır deyip, o insan kötü bir insandır diyemeyiz. Ancak kişi vardır, etrafına karşı dürüsttür ama kendine ve diğer insanlara karşı dürüst değildir, bu kişi, dürüst bir insan değildir. Çünkü dürüstlük bu kişinin karakteri değildir! Bu insanın davranışsal Müslümanlığı onu hakiki iyi bir insan da yapmaz, bu kişi, İslâm’ın yüksek hakikatlerini hayatına aktaramamıştır, sadece şekilsel bir din yaşıyordur, bu tür insanlar.. manevi birer kanserdirler. Büyük günahları kendisinde karakter haline getiren gece kalkıp namaz kılsa ne olur? Çok ibadet etmek, insanı İNSAN yapmaz! İnsanı insan yapan, ibadetlerin manasının kişinin hayatında HAYAT bulmasıyla mümkündür ancak.
Ben hep ayırırım; sadece ibadet edenler ve ibadet edip yaşayanlar olmak üzere insanları ikiye ayırırım. Şekli ibadetler ruhta kendine yer bulmadığından insanın hayatında da sönük kalabiliyor. Dolayısıyla bir insanın gece gündüz ibadet yapması o insanı hakiki manada iyi bir insan yapmaya yetmez. İbadetleri yapıyor ve ibadetlerini hayatında da yaşıyorsa, işte o insan, gerçekten hakiki iyi bir insandır ve aynı zamanda iyi bir Müslümandır. Hakiki iyi bir insan ile iyi bir Müslüman olmak aynı şeydir. Bu ikisini kesinlikle birbirinden ayıramayız, Müslüman zihni bu hakikati birbirinden ayırt edemez. İyi insan ve kötü insan ayrımı vardır, o da ayrıdır. Bunun üzerinde de durduk yukarıda.
Kendimizi kandırmayalım, Allah (c.c.) kandırmayalım, insanları kandırmayalım, olmadığımız birşeyi olmuşuz gibi göstermeyelim. Ve kendi kötülüklerimizi en büyük nimetimiz olan İslam’a mal etmeyelim. İslam’a uyanların nasıl derece aldıklarını okuyoruz, dinliyoruz ve görüyoruz. İslam’ı önce kendi nefsimizde yaşamalıyız. Sesimiz kendi kalbimize ve ruhumuza ulaşmadan nasıl başkalarına ulaşabilir ki!
Hülasa; bana iyilik yapan, sana iyilik yapan iyi bir insan olmuyor! En mükemmel iyi insan Hz. Peygamber (asm). Ona bu mertebeyi veren Yüce Allah. Her şeyde en iyisini O Peygamber yaşadı. O zatın içinde yaşadığı toplum, onun elinden ve dilinden emindi, ona inanmayanlar bile! Peki, bu nasıl bir çelişkidir ki; bizler.. elinden ve dilinden emin olmadığımız insanlara hakiki iyi bir insan sıfatını takdir ediyoruz! En iyinin yolunda olmayan İYİ DEĞİLDİR, bu kadar basit!