Modern dünyaya doğan bizler… ağır imtihanlar veriyoruz. Aşırı kurumsallaşmanın getirdiği yükler, bizleri boğmak için sarıp sarmalayan birer ahtapot gibi.. faturalar… ödemeler… bitmeyen “ihtiyaç listeleri” ve daha neler neler.. güzel şeyler yapmamıza engel olacak o kadar çok şey var ki boğucu bu sistemde. Her şeyden önce nefsimiz, daha sonra ilginçtir ama en sevdiklerimiz engellemeye çalışırlar bizleri. Anlamazlar ya da nasıl bir sorumluluk üstlendiğimizi idrak edemezler, bundan sebep kınarlar; ne gerek var bu kadarına, işin var, eşin var, çoluk çocuğun var onlara ayır vaktini ve paranı..! Görmezler ateşin evlerimize düştüğünü ve alevlerin içinde zar zor nefes aldığımızı göremezler..! Göremeyenler… mesul değil peki ya görenler… iliklerine kadar bu büyük yangını hissedenler… nasıl, nasıl yerinde dursunlar..? Ey insaf ehli..! Siz hakem olun; insanlığı yok oluşun eşiğine getiren bu yangını görenlerin durması doğru mudur? Bu yangına su taşıyanlara destek olmak gerekmez mi ya da en azından köstek olmak ne kadar doğru olabilir ki?
Bizler… İbrahim (as)’ın ateşine su taşıyan karıncalarız. Bizler… Musa (as)’ın, devrin sihirbaz müşriklerinin sahte yılanlarını yok edecek olan asasıyız. Bizler… buradayız, şimdideyiz, şimdinin realitesini yaşayanlardanız ancak BURAYA AİT OLMADIĞIMIZIN idrakiyle kuşanan ve şimdiyi ÖTELERİN MÜHRÜYLE ANLAMLI kılacak şekilde yaşamaya dert edinmiş biçareleriz, avareleriz, meczuplarız. Bedenen dört duvar arasındayız, adreslere, kimliklere kayıtlı “şeyleriz.” Ancak ruhen bütün sahte ve yapay kayıtlardan azadeyiz. Hakiki adresimiz olan, hakiki vatanımız olan mekanımızı imar ve ihya etmek için seferiyiz abi…
Evet, sefer vaktidir. Bizi sefere çağıran Yusuf Karakuştur bu sefer. Yusuf Kaplan’ın 5 Ekim Çarşamba Mardin’de programı var, gidelim mi başkan? Sefer haberini dükkanda aldım. Tezgahta. Yani; modern dergahımızda..! İçimi bir heyecan sardı ve gittikçe beni kuşattı. Artık yerimde duramıyorum. Kafamda tilkiler… realiteyi dikkate alan hesaplar… daha doğrusu realiteyi RUH’la avlayan planlar… ve karar: Gideriz inşallah. Çünkü kanaatim tam. Gerisi mi? Allah kerim…
Konuştuğumuz gibi Salı akşamı Yusuf abi arabasıyla Malatya’dan Bingöl’e geldi. Konum attım direk dükkana geldi. Namazını kıldı. Bir saat sonra dükkanı kapattım. Akşam saat 20:30 gibi yola çıktık. Niyetimiz, Diyarbakır’da konaklayıp sabah erkenden Mardin’e geçmek. Ancak Şehmus kardeş (Batman-Mardin sınırında Batman’a bağlı Gercüş ilçesinin Yolağzı köyünde ikamet ediyor) bizi ikna etti. Niyeti halis, yüreğinin temizliğini telefondan bile hissedebiliyorsunuz, nasıl kıralım bu kardeşi? Kırmadık. Batman-Diyarbakır yol ayrımında direksiyonu Batman’a kırdık. Silvan-Batman-Gercüş-Yolağzı ve Şehmus kardeşin evindeyiz. Çay hazır. Gece saat 12. Uykusuzduk. Ancak Şehmus niyeti bozmuş, bizi uyutmayacak. Bizde bu güzel insanı kıramıyoruz, çaylar üst üste içiliyor. Neyse namazı kılıp uyuduğumuzda gece saat 2 civarıydı.
Sabah namazına kalktık. Namaz sonrası Şehmusun haklı olarak överek bahsettiği külliyeye gittik. Mardin’e has mimariyle yapılmış, bence bölgeye, son yıllarda yapılan en güzel mimari eser. Camii, medrese, talebeler için kalacak yer, müderrisler için kalma yeri, taziye yeri… her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülüp medeniyetimize göre inşa edilmiş. Çok beğendim. Külliyeden sonra mezarlığa gittik. Tarihi bir mezarlık. Bir ruh vardı, hissettim. Sadece mezarları değil, ölümü de gördük..! Ölümle DİRİLDİK…
Yusuf hocadan önceden söz almıştık Yusuf abinin arabasıyla havalimanından alacaktık. Dolayısıyla havalimanına yetişmemiz lazım. Hızlıca yola çıktık, yaklaşık 1.5 saat süren yolculuğu hoş sohbetle tamamladık. Geç kalmışız diye boş yere endişe ettik, şükür ki erkenden vardık. Biz hocayı normal çıkıştan beklerken hoca VIP’ten çıkacağını Şehmus kardeşi arayarak söylemiş. Bende içeride bekliyorum. Haber gelir gelmez ben ve Şehmus VIP tarafına koştuk. Yusuf abi de arabayı getirmeye gitti. Onlar çıkmadan tam ekip kapıdayız. İki araba gelmiş. Kapıda birkaç kişi. Rektör İbrahim hoca, Ziya hoca ve Yusuf hoca kapıdan çıktılar. Hoca bizi tanıttı. Hocam buyrun dedik, Rektör bey, misafirimi nereye götürüyorsunuz dedi. Hocam, Yusuf hoca söz verdi bizim arabayla gelecek. Yusuf abi, Malatya’dan geliyor Yusuf hocayı arabasına bindirmek için, eşine de; Yusuf hoca birgün bu arabaya binecek demiş. Siz ise buradan, Mardin’den geliyorsunuz kimin hakkıdır siz söyleyin dediğimde hemen taktik değiştirip hoşuma giden şu sözü söyledi: O zaman anlaşma yapalım. Eski Mardin’e kahvaltıya gideceğiz. Oraya kadar bizimle gelsin, sonraki yerlere sizinle, tamamdır anlaştık deyip arabalara atladık.
Üniversite misafirhanesinde, tarihi bir konakta kahvaltımızı yaptık. Kahveler… çaylar içildi… ruh dolu, buram buram samimiyet kokan sohbetler ettik. İbrahim hoca ve Ziya hoca bizimle çok güzel ilgindiler. Şurada Yusuf Kaplan’ın benim çok hoşuma giden bir yönüne değinmek istiyorum. Nerede olursa olsun, kiminle olursa olsun birlikte yola çıktığı kişileri ASLA AMA ASLA UNUTMAZ..! Yemek mi yenecek, çay mı içilecek, fotoğraf mı çekilecek, hemen az önce yanında olup şimdi kaybolanları sorar ve getirtir onları bir şekilde. Yani; o kadar yoğunlukta söyle mübarek (bin maşallah..!) sen nasıl unutmuyorsun. Unutsa da kimse gönül koymayacak, çünkü çok yoğun, ama hoca unutmuyor. Muharrem Kartanca abi şunu dedi: Bir yerlere gittiğimizde kalabalıkta biz kendi çocuklarımızı unutuyoruz..! İnsan boşuna büyük olmuyor..!
İbrahim hocanın ricası üzerine Yusuf Kaplan hocama refakat ederek Çadır Medya ekibiyle röportaj için yola çıktık. Önde Ziya hoca, arkada biz. Yolda canlı yayın yaptık: Mardin’e yakışmayan betonarme yapıları konuştuk. Şehmus arkadan hocayı kışkırtıyordu. Böylece arabada heyecanlı küçük konferans atmosferi oluşuyordu. Çok güzeldi. Röportaj sonrası Rektörlüğe geçtik. Rektör İbrahim hocanın güzel ev sahipliği sayesinde zaman çok tatlı geçti. Kararında yedik, içtik ve şükrünü ibadetlerde eda ettik. Sonra rektörlük binasında bulunan konferans salonuna geçtik.
Her ay bir hoca çağrılıyor, birçok bölümden talebe katılımı gerçekleşiyor. Elde kalemler ve boş sayfalar. Demek ki not alınacak ve nota not verilecek. Güzel bir uygulama. Sevdiğim diğer şey ise, rektörlük binasının çok işlevsel olması ve rektörün ulaşılabilir biri olması, babacan tavrıyla bunu göstermesi çok güzel. Salonda yer olmadığı için sahne merdivenlerinde oturdum gariban gariban. Ama entelektüel bir zevk aldığımı ifade etmeliyim. Şu kadarını söyleyeyim; Bingöl’deki konferanstan daha çok zevk aldım, adeta uçuş moduna geçtim diyebilirim…
Konferans sonrası ufak bir mola ve sonrasında talebe buluşması.. talebeler iyiydi ancak aşkın ruh halli talebe azdı. Yine de hiç yoktan iyiydi ve inşallah daha da iyi olacak. Bir şey iyiyse orada çok hesap yapmaya, teferruatlı şeyler düşünmeye gerek yok. Bu iyidir, faydalıdır. O zaman varım deyip harekete geçmek gerekir, sonrasıyla çok fazla ilgilenmeye gerek yok.
Programlar süper geçtikten sonra yine rektör beyle karşı karşıya geldik. Sabahtan haberi vardı, erteledi, sonra konuşuruz dedi. İşte şimdi konuşacak başka bir şey yoktu. Mevzu şuydu; Yusuf hoca, talebesi Şehmus’a söz vermiş, size geleceğim diye. Şehmus’la sabah onlardan geliyorduk, yol 1,5 saat sürüyor ve akşam namazına 20 dk var. Ziya hoca ısrar etti, hocayı götürmemek için. Hoca bu gibi durumlarda kenarda bekliyor, karışmıyor, bu yönünü de çok seviyorum. Hoca çok yorgun. Biz çok yorgunuz. Rektör bey, biraz kırgın ve halsiz . Ancak biz kararlıyız, Yusuf Kaplan’ı Yolağzı köyüne götüreceğiz. Neden mi?
Niyetimiz hocaya eziyet etmek değil. Çünkü bizde en az onun kadar yorgunuz. Ancak durum şu; Şehmus bir hocasına hocam bizim eve gelecek demiş. Hocada Şehmus’a, gelmez demiş, bunu bize önceden Şehmus anlatmıştı. Ziya hoca inceden inceye bizi ikna etmeye çalışırken son kartımızı çıkardık. Hocanın kulağına eğilerek bu durumu anlattım. Hoca, tamamdır bu beni ayarttı gidiyoruz abi dedi. Rektör bey, bizde geliyoruz demesin mi? Neyse onları da gelmeme noktasında ikna edip yola çıktık. Ancak yine anlaşma yaptık. Yusuf hocayı saat 22:00’de getirecektik. İbrahim hocanın uzlaşmacı yönünü çok sevdiğimi belirtmek isterim.
Aşkla, vecdle ve büyük bir fetih coşkusuyla yola çıktık. Yolda çok güzel sohbet ettik. Canlı yayın yaptık. Şehmus kardeşin; yol ve yolcu üzerine sorduğu soruya hocanın cevabı zihin açıcı oldu. Derken Şehmus kardeşin evine geldik. Ruh kokan, sade ve tarihi bir ev. Yanlış hatırlamıyorsam eve girmeden hep birlikte külliyeyi gezdik. Şehmus kardeşin akrabası, nakliye işi yapıyor. Yanlış hatırlamıyorsam adı Şirin Abi’ydi. Çok güzel bir insan. Emekçi abi, fıtri, samimi ve çok gayretli bir adam. İnsanların ekserisinin şikayet ettiği bir çağda, o kıt imkanlarına rağmen birçok infak hareketine destek oluyor. Çok hoşuma gitti. Onun samimiyeti beni arındırdı..!
Oturduğumuz odanın tavanı kemerliydi. Yusuf hoca bunun üzerine şunu dedi: Düz tavan ufku kesiyor, kemerli tavan, ufku açıyor, insanı ferahlatıyor. Hakikaten öyle. Çay, dolma ve meyve yedik. Zaman kısıtlıydı ama çok bereketli geçti. Şehmus’un ailesi sade, temiz ve samimi insanlardı. Onların zengin gönül dünyaları bizleri de zenginleştirdi. Ve yine ayrılık…
Hocamızı az biraz gecikerek emin ellere teslim ettik ve ayrıldık. Sonra Diyarbakır’a oradan da Bingöl’e geldik gece saat 2 gibi. Yusuf abiyi misafir ettim, zaten hali de yoktu mecbur kabul etti. Ertesi sabahta Malatya’ya yolculadım. Güzel bir programı daha geride bıraktık böylece. Bu güzelliklere vesile olan herkesten Allah (c.c.) ebeden razı olsun.
Selam ve dua ile…
Burası Mısır mı? 5 Kasım Salı’yı, 6 Kasım Çarşamba’ya bağlayan gece Mısır’ın güney şehirlerinden olan…
Neden Mısır? Hikayesi olmayan bir şey var mı diye sormama gerek yok, çünkü her şeyin…
(Prof. Dr. Metin Yiğit hocamızın kaleminden çok önemli ve insaflı bir yazı…) Yaşadığı zamanın Taftazanisi ve Seyyid…
(MTO Akademik Yaz Kamplarının ilki olan Erzincan Kampını, MTO Erzurum Erkek Talebe Temsilcimiz Hüseyin Albayrak…
(Prof. Dr. Metin Yiğit kaleminden…) Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler.…
Samsun’da ikamet eden Samsun Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) Temsilcimiz Muharrem Kartancı hocamız, memleketi İskilip…