Günler öncesinden Muharrem ağabey Samsun’a davet etti programın akışını paylaşarak. Çok yoğun bir programdı. Hoca ölür dedim. Bu nasıl bir program? Çok yoğun abi. Hoca bir şey demedi, olur dedi diye hemen açıklama yaptı. Yusuf Kaplan zaten olur der, başka ne diyecek ki?
Bu konuşmadan birkaç gün sonra Muharrem ağabeyle 27 Aralık’taki tarihi Ayasofya dersine katıldık. Yazısı yazılacak inşaallah. Orada da hoca, Samsun programındaki yoğunluktan dolayı sesinin lazım olacağının esprisini yaptı.
İstanbul’dan yeni gelmişim ve sık sık Medeniyet Tasavvuru Yolculuklarına çıkmam ailemin gözüne batıyor, haklı olarak. Ancak Muharrem ağabeyi de kıramam. Kendisini nereye davet etsek geldi bir şekilde. En son Ayasofya için ayartmıştım. Oraya da katılmıştı.
Sadece Cuma gününde ki programlara katılacaktım. Öyle karar vermiştik. 5 Ocak Perşembe gecesi yola çıkıp Cuma sabahı Samsun’da olacaktım. Cuma gecesi de Trabzon’dan yola çıkıp Cumartesi sabahı Bingöl’de dükkanı açacaktım, böyle karar vermiştim. Ancak akış farklı oldu. Bazı arkadaşların işlerinde aksilik çıktı, yola eksik çıktık. Hatta Bingöl Üniversitesi’nin yanından Elazığ’a doğru arabayı sürerken Yusuf abi, yola çıkmadıysan gelme, bizde iptal edelim dedi. Olmaz dedim. Yoldayım, geri dönmem. Babam, uzun yol şoförlüğü yapmış yıllarca, arabayla gitmeyin diyor, birazda kızdı bana. Sen ne diyorsun, nasıl gidelim, otobüsle gidelim mi, en azından uyuruz başkan gibi şeyler söyledi Yusuf abi.
Hayırlısı olur inşaallah. İstişare ederiz. Yanına yaklaştığımda kanaatim hangi yöne ağır basarsa onu yaparız. Dur bakalım Mevla’m nasıl bir yol açacak. Çok kararsızdım. Ancak doğru bir karar vermek gerekiyordu. Arabayla mı, otobüsle mi hangisi daha güzel karardı? Ya Rabbi hayırlı bir yol aç dedik ve Malatya’ya yaklaştığımda otobüs yolculuğu ağır bastı. Yusuf’un evine vardık, arabayı park edip eşyalarımızı aldık. Otogara yürüme mesafesindeydi evleri. Bingöl’den kaynım Muhammed kardeşle gelmiştik. Yusuf, Muhammed’i sevmişti. Onu tanıyordum. Birini sevse hemen belli ederdi. Bu hoşuma gitti. Yolculuk güzel geçecekti. Yol arkadaşlarının uyumlu olması çok önemli bir şey.
Cizre Nuh firmasından Samsun’a bilet aldık. Otobüsün önünde ilginç bir fotoğraf çektik. Arabanın farları, el ve ayaklarımızın altından farklı bir görüntü oluşturmuştu. Fotoğrafı çeken kişiye bir adet kestane verdim. Birbirimizi tanımıyorduk. Güldü. Ben de güldüm. Selamlaşıp ayrıldık. İkili koltuğa Yusuf’la oturduk. Karşımıza da Muhammed oturdu. Önümüzdeki ikili koltuk boştu. Biraz sohbet ettikten sonra ikili koltuğa geçip uyudum. Hayatımdaki en rahat otobüs yolculuğuydu. Otobüs, Mercedes marka 2022 modeldi.
Yusuf’la yine hayal kurduk. Otobüsü satın aldık. Şoförleri de yanımıza aldık. MTO Gönül Seyahatleri başlattık… muavine otobüsün fiyatını sorduk. Tahmini dokuz milyon olduğunu söyledi. İnsanın hayalleri olması, hayal kurabilmesi ve bu hayallerin nefsi için değil başka insanlar için olması olağanüstü güzel bir şey…
Yusuf çok ilginç bir tip. Kesinlikle mumla aranacak bir yol arkadaşı. Her şeyi detaylıca düşünür ve yolculukta işinizi çok kolaylaştırır. Hanımı ev poğaçası yapıp göndermiş. Sabaha kadar yedik aralıklarla. Çok güzel bir tadı vardı. Üçümüzde arabayla gelmediğimize dua ediyorduk. Çünkü ben de Yusuf’ta uykusuzduk. Otobüste uyuduk. Sabah’ta Muharrem abiyle güne harika bir şekilde merhaba dedik.
Modern insan bir şeyi kaçırıyor. Samimiyetin yerine hesabı koyuyor, böylece samimiyetin dua yerine nasıl kabul olduğunu göremiyor bile. Muharrem ağabey ve Samsun’daki diğer kardeşler… abilerin güzel istekleri bizler için dua hükmüne geçip kabul olmuştu. Ve bizler Samsun’da Muharrem ağabeyin mihmandarlığında esnaf lokantasında çorba içiyorduk. Kendisi oruçtu. Çünkü akşama iftar programı vardı. Yusuf hocayla Pazartesi-Perşembe nafile oruçlarını tutuyorlardı. Ben bu orucu farklı yıllarda 8’şer ay denemiştim, beni çok yoruyordu, takatten düşüyordum. Dolayısıyla onun yerine başka hayırlı şeyleri koyup nafile oruç tutmayı bırakmıştım.
Muharrem ağabeye, ben başka bir sır buldum Allah’a(cc) yaklaştıracak dedim gülerek. Ama şimdi paylaşmayacağım daha sonra belki paylaşırım. Muharrem ağabeyi kandıramadık, bir ara kandırdık gibi ama sonra hocamıza ayıp olur, siz yiyebilirsiniz, bana karışmayın dedi. Çorbadan sonra tarihi bir mekânda çay içmeye gittik. Muharrem ağabeye nefis terbiyesi yaptırtıyoruz.
Samsun’dan yani şehirden çok derin bir koku alamadım. İçimi açmadı. Kendimi hapsedilmiş gibi hissediyordum. Güzel insanlar olmasa nefes alamayacakmışım gibiydi. Bana öyle geldi en azından. Hocamı almaya gittik. Mustafa abi (Samsun Kızılay Başkanı) ve Murat abi (Karadeniz gazını bulan ekipten, mühendis) de geldiler havalimanına. Üniversite’deki konferansı Kızılay ekibi düzenliyordu. Hocamız, Murat abilerin arabasına geçti. Muharrem ağabeyde arabasını bana verip onların yanına geçti. Akşama kadar bütün Samsun’u bu arabayla karış karış dolaşacaktık. Çünkü programların her biri ayrı bir uçtaydı. Perişan olduk. Samsun’a sanki şoförlük yapmaya gelmiştim. Muharrem ağabey kandırmıştı beni. Ama öcümü alacağım bir şekilde.
Samsun Canikli Belediye Sezai Karakoç Kültür Merkezi’nde deli dolu bir konferans oldu liseli talebelerle… Hoca, oruç ancak bağırıyor… akşama kadar da bağırarak, heyecanla konferanslarını verdi. Allah(cc) yardımını gönderdi. Birkaç talebe yanına, sahnenin önüne çıkardı. Etkileşimli ve aktif ders yapıyordu. Çocukların çok hoşuna gitmişti. Bu talebeler gönüllü olarak dört kurşun kalemle kitap okumayı seçen talebelerden oluşuyordu. Hakikaten Yusuf hocanın ilginç yönleri var ve insanları bir şekilde kendine çekebiliyor. Aslında derdini karşı tarafın ruhuna samimiyetle geçirebiliyor, bu çok önemli bir iş. Hocaların ıskaladıkları çok önemli bir şey, bu durum.
Burada üzücü olan şey, talebelerin Fuat Sezgin’i tanımıyor oluşları. Son yüzyılda çıkardığımız en büyük dehadır Fuat Sezgin. Hocamız bunu söyledi ve aslında liseliler yönelik bir Fuat Sezgin tanıtım konferansı yapılabilir dedi. Kesinlikle yapılmalı. Memleketimizin içine düştüğü durum bu işte. Nasıl boş duruyor bu öğretmenler… insanlar… anlamakta zorluk çekiyorum doğrusu. Bugün değilse ne zaman arkadaşım ne zaman? Hemen şimdi bir şeyler yapmak için hareket diyoruz.
Canikli konferansından notlar:
“Medeniyet, başkasını düşündüğünüz zaman başlar. Başkalarını düşündüğümüz ölçüde varız. Sadece kendimizi düşündüğümüz zaman hayvandan aşağı düşeriz.
İngiltere’de bir adam ölmüş, iki yıl sonra fark edilmiş. Bundan dolayı yalnızlık bakanlığı kurulmuş İngiltere’de.
Osmanlı’da dilenci yoktu. Aç insan, evsiz insan yoktu.
Türkiye, dünyanın ruhudur. Mazlumların umududur. Zalimlerin kabusudur.
Hayalleri olmayanlar, başkalarının hayallerinin kölesi olmaktan kurtulamazlar.
Rahatsız olandan rahatsız olmayacaksın. Rahatsız olmayandan rahatsız olacaksın.”
Rahatsız insan, normal; rahatsız olmayan insan ise anormaldir. İnsanlığa bu kadar açık bir şekilde saldırıldığı bir zamanda RAHATSIZ OLMAYAN İNSAN ne kadar NORMAL olabilir ki? Rahatsız olmalıyız ve rahatsız etmeliyiz. Yüzyıllardır rahat rahat uyuyoruz. Bu kadar rahat yetmez mi bize?
Öğlen namazını Atakum Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde kıldık. Burada okul büyüktü, yeri güzeldi. Camisi büyüktü ve manzaralıydı ancak konferans salonu çok küçüktü. Nasıl düşünememişler bilmiyorum ama bu okul kesinlikle daha büyük bir salonu hak ediyor. Talebelerin canlı olması da çok güzeldi. Ayakta kalmıştık. Ancak Samsun ekibinin güzel ve samimi insanı Enes Yaser kardeş, görevliden bizler için sandalye ayarlayıp getirdi. İşte, bizi bu hassas davranışlar kurtaracak. Biz istemedik. Kendisi bizim ayakta kalmamıza razı gelmedi ve sandalye bulup getirdi.
Yaptığımız işleri küçük görmemeliyiz ve yapılan işin hangi niyetle yapıldığına çok dikkat etmeliyiz. Salih bir niyetle ve ilkelere göre yapıyorsak o iş inşaallah hayırlı neticeler verecektir. Sosyal medya paylaşımlarımın genel olarak olumlu olduğu yönünde geri dönütler alıyorum. Bu seyahatte de bunu gördüm, elhamdülillah dedim, maksat hasıl oluyor. Salih kardeş, tam bu liseden ayrılırken arabanın yanına geldi. Ben sizi takip ediyorum Seyfullah abi. Sarıldım. Niye daha erken gelmedin dedim, sahnedeymiş, vakit bulamamış. Neyse bana özelden yaz ben de seni takip edeyim. Gözlerinin içine baktım. Gözlerinden Salih ülkesini turladım ayak üstü. Güzel bir kardeş gördüm. Sarılıp vedalaştık. Yeis yok bize. Karamsarlık, endişe, kaygı yok bize. Geleceğin meyvelerini gördüm Salih kardeş tohumunda inşaallah.
Üçüncü programımız Samsun Kızılay mihmandarlığında Üniversite konferans salonunda yapıldı.
“Arkadaşlar, çok sıradanlaştığımızın farkında mısınız?
Şu An ateizm, deizm tehlikesinden ziyade hedonizm sıkıntımız var.
Dünya şu an büyük bir felaketin eşiğinden geçiyor. Bu toplum sıradan bir toplum değil ve sıradanlaştırılmayacak.
İnsan hakları, demokrasi, eşitlik bütün bunlar masal. Postmodernizm sömürgeciliğinin keşif koludur bu kavramlar. Latin Amerika’daki kırk milyon yerliden sadece dört milyon yerli kaldı. Bunlar barbar, barbar. Batı dünyası, insanlığın sonuna getirecek araçları geliştirme konusunda ileri gitmiştir.
Bunu bize Thomas Paine söylemiş: İnsanlığın kökünü kazımak konusunda kimse batılılarla yarışamaz.
Dindar ve seküler kesimlerde çok ciddi bir şekilde sığlık var. Bu sığlık bizi batıracak.”
Yusuf hoca dertli bir adam. İnsan istese de istemese de kafayı yiyor bir şekilde. Memleketin bağımsız olduğunu düşünüyoruz. Oysa zihnen işgal edildiğini göremiyoruz bile. Çok ciddi bir çöküş var ortada. Ancak buna direnen insan sayısı azınlık denecek sayıda. Gözlerimizin önünde her şey alenen olduğu halde nasıl duyarsız kalabiliriz, kalk ayağa, evet, önce sen, yani ben, kalk ayağa diye seslenmeliyiz kendi kendimize ve kalkıp bir şeyler yapmalıyız.
Akşam güzel bir iftar buluşması oldu. Abdularda abi, Samsun programı için New York’tan gelmişti. Yazılım işi yapıyor. Cins bir kafa olduğu her halinden belliydi. Tanışıp numaralarımızı aldık birbirimizden. New York’ta arkadaşım vardı artık.
Atakum gençlik merkezinde beşinci programdayız. Hoca, iftarını açmış. Kendine gelmiş, güzel espriler yapıyor. Salon küçüktü. Ancak güzel geçti. Ruh dolu bir zaman yaşadık. Rüzgâr gibi geçti. Sonra Kaplan rüzgârı İFAM’a, İhsan Şenocak hocanın mekanına doğru harekete geçti.
İhsan hocanın talebeleri dikkatli ve heyecanlıydı. İFAM, ruh üflüyordu. Ve kendisine üflenen ruhu alabiliyordu. İhsan hoca önemli şeyler söyledi. İslam’la hükmettiğini söyleyen taze yönetimlerin hikmeti kaybettikleri garip garip şeyler yaptığını söyledi. Haklıydı. Bunu Taliban yönetimi üzerin söyledi. İslam Medeniyeti, bütün insanlara çok güzel bir hayat yaşama imkânı sunduğu halde, İslam’a rağmen insanları dar alanlara mahkûm etmek hikmete muhalif hareket etmektir. Dolayısıyla burada, yine bize, Osmanlı bakiyesi üzerinde nefes alan bizlere iş düştüğünüz açık bir şekilde görmek mümkündür.
Kütüphaneden kalkıp konferans salonuna geçerken iki dertli adam, kol kola samimi bir şekilde yürümesi, bize aslında İslam’ın ne olduğunu çok güzel bir şekilde özetliyordu.
İhsan Hoca, sahnede Yusuf Hoca için şunları söyledi: “Yusuf Kaplan’ın bir tarafı Büyük Doğu, diğer tarafı Diriliştir. Bu teknede yoğruluyor. Yusuf Kaplan bize Necip Fazılı, Sezai Karakoç’u hatırlatıyor…” gibi güzel şeyler söyledi.
Gece yatağa girdiğimde saat 01:30’du. Çok yorulmuştum. Ben bu kadar yorgunsam Yusuf Hoca ne kadar yorulmuştur kim bilir. Ben yorulmam diyor gerçi, ama insan yorulur. Derdi olana ise, yorulmak dinlenmektir, bu olabilir gerçi. Ertesi gün Yusuf hocayı alıp doğruca Samsun’un Çarşamba ilçesine geçtik. Kahvaltı programına talebelerle buluştuk. Belediyeye ait tesiste çok kaliteli bir hizmet verildi. Talebeler pür dikkat hocayı dinliyor. Her kesimden talebe hocaya ilgi gösterip fotoğraf çekmek istiyordu. İlme ve ilim adamına olması gereken ilginin yeniden oluşacağı umudu yeşerten bir tabloydu.
Çarşamba’dan Terme’ye geçtik. Burada da çok güzel bir program oldu. Ulviye Kır İmam Hatip Ortaokulu’nda neredeyse bütün talebelerin not tuttuğu bir konferans gerçekleşti. Okul müdürü Celal Hoca ve diğer tüm ekip harika bir şekilde hazırlanmıştılar. Not tuttukları için Yusuf Hoca uçuş moduna geçip ders anlatıyordu. Ruh dolu müthiş bir program oldu.
Cuma namazından sonra ilginç bir imamla tanıştık. İmam Efendi, sıradan olmadığını, manyak biri olduğunu ifade ediyor. Camiyi çok aktif ve sağlıklı bir şekilde kullanıyor. Şöyle, mahallede camii merkezli bir yaşamı hayata geçirmiş. Bunu görebiliyorsunuz. Yakınındaki okullarla da çok güzel işler yapıyorlar. Caminin altında gençler için spor salonu yapmış, dükkân yapıp kiraya vermemişler…! Dertli İmam Hasbi Altın şunu diyor: “Arkan sağlam diyorlar. Hayır. Kafam sağlam. Git camiye gel eve dönemi bitsin artık imamlar için.” Hakikaten çok doğru konuştu Hasbi Hoca. İmamların harekete geçmesi lazım Hasbi Hoca gibi.
Samsun’da Muharrem Kartancı hocamız ve güzide ekibiyle çok güzel şeyler oluyor. Daim olsun inşaallah. Terme’den doğruca Trabzon’a geçtik. Namaz için durduk Giresun’da. Gecikmeli olarak programa yetiştik. Akşam yemeğimizi yedikten sonra biz üç arkadaş otobüsle Malatya’ya doğru yola çıktık.
Yer yer kar yağışı, yer yer sisin olduğu zorlu bir yolculuk oldu ama güzel oldu. Sağ salim evimize döndük çok şükür. Umutlandık. Umut dolduk ve taşıracağız inşaallah bu umudu her yere…
Burası Mısır mı? 5 Kasım Salı’yı, 6 Kasım Çarşamba’ya bağlayan gece Mısır’ın güney şehirlerinden olan…
Neden Mısır? Hikayesi olmayan bir şey var mı diye sormama gerek yok, çünkü her şeyin…
(Prof. Dr. Metin Yiğit hocamızın kaleminden çok önemli ve insaflı bir yazı…) Yaşadığı zamanın Taftazanisi ve Seyyid…
(MTO Akademik Yaz Kamplarının ilki olan Erzincan Kampını, MTO Erzurum Erkek Talebe Temsilcimiz Hüseyin Albayrak…
(Prof. Dr. Metin Yiğit kaleminden…) Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler.…
Samsun’da ikamet eden Samsun Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) Temsilcimiz Muharrem Kartancı hocamız, memleketi İskilip…
View Comments
Eyvallah kardeşim, kalemine kuvvet olsun. Her geçen gün daha da leziz oluyor kelam akışların. Güzel bir hikâye inşa edilmiş etki ederek etmerek. Muhabbet ve samimiyetiniz daim olsun.