İzmir Medeniyet Tasavvuru Okulu Yönetim ekibinden Mehmet Adıgüzel Kertmen Hocamız, kendine has akıcı bir üslupla MTO Kocaeli istişare kampını yazdı.

                                                                   ***

8-10 Aralık tarihleri arasında Kocaeli Diriliş Kampı’nda yapacağımız istişare toplantısı için İzmir’den aracımızla yola çıktık. Yanımda üniversite öğrencisi Yunus Emre Kanlı ve lise öğrencisi Hüseyin Berk Zozik de var. Yağmurlu bir cuma sabahı…

Biliyoruz ki Türkiye’nin pek çok yerinden hatta Avrupa’dan bile gelenler olacak bu toplantıya. Soğuk bir mevsimde ve dağın başında! Bunca zahmete değer mi? Elbette, zahmet olmadan rahmet olmuyor. Konfor alanlarımızı terk etmemiz şart. Tıpkı kampın son gününde Muharrem Kartancı Hocamızın söylediği gibi: “Afrika bize bakıyor, Balkanlar bize bakıyor. Biz ise günden güne eriyoruz, yok oluyoruz. Gençlerimizi kaybediyoruz. Artık harekete geçmemiz gerekiyor.” demişti.

Harekete geçmek için dert gerekiyor. “Dersizseniz dert sizsiniz.” sözü aklıma geliyor Yusuf Kaplan Hocamızın. Dersizlikten Allah’a sığınıyoruz. Düşünüyorum da MTO’dan önce ne güzel bir hayatımız varmış! Şimdi kaygılarla, endişelerle, çilelerle yoğrulup duruyoruz. Vaktimizi faydasız bir işe ayırsak hesabı sorulur diye korkuyoruz. Çünkü bu millet yüzlerce yıl Hadimü’l Haremeyn olarak görmüş kendisini. Cenabı Allah bizlere lutfetmiş bu unvanı. Allah’ın El-Câmî (Toparlayıcı, bir araya getirici) ismi şerifinin tecelligahı olan İstanbul’u fethetmek bu millete nasip olmuş. Bu sorumluluğun yükünü omuzlarımıza alarak biz de düştük yollara.

Sahil yolunda ışıklarda vakit kaybetmeyelim diye navigasyonda görünen İznik yolu üzerinden gitmeye karar verdik. Lakin bu yol artık kullanılmayan toprak bir orman yoluymuş. Ankara’dan gelen Mustafa Demir abimiz bu yoldan yazın geçtiğini ve perişan olduğunu söyledi. Bizim bu yağmurda, çamurda oradan nasıl çıktığımıza hayret etti. Neredeyse 1 saat bu daracık orman yolundan kurtulmaya çalıştık. Pek çok patika yollar çıktı karşımıza. Hangi birinden devam edeceğimizi şaşırıp zaman zaman çaresiz kaldık. Ne telefon çekiyor burada ne de internet! Bir ara jandarmayı bile aradık koybolduk diye. Can Karadeniz kardeşim de İzmir’de bulunmasına rağmen bizim için endişelenip kamp alanındaki birçok kişiyi arayarak bir şekilde bize ulaşmaya çalışmış. Bizim için telaşa düşen İzmir yönetim ekibindeki kardeşlerimiz de dualar etmişler.

İsmet Özel’in Münacat şiirinde geçen:

…Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

taşınacak suyu göster,kırılacak odunu

kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde

bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin

tütmesi gereken ocak nerde? dizeleri geldi aklıma. Hamdolsun bizler hangi suyun sakası olduğumuzu biliyorduk. Cenabı Allah’ın bizi ne için yarattığını ve hangi işi bizim için kolay kıldığını da. Lakin bu karanlık orman aslında yeryüzünde hiç de güvende olmadığımızı haber veriyordu. Ayaklarımızın altındaki zemin hiç de sağlam değil! Kendimize pek çok güvenlik alanları inşa etsek de evimiz, arabamız ölüm sebebimiz olabiliyor bazen.

Son güneydoğu depremini hatırlattı bana geçmiş olsun dilemek için arayan MTO Zonguldak Temsilcisi Filiz Ertuğrul Hanımefendi. Bazen o duvarlar bizi korumaz üzerimize yıkılır, dedi.

Yeryüzünde ördüğümüz duvarlar ne kadar sağlam!

Tanrım, benim, insan! Nereye gideyim?” ifadesi geçiyor Rus yönetmen Konstantin Lopushansky’in Posetitel Muzeya adlı filminde.

Yeryüzü de karanlık bir orman aslında. Nereye gideceğini bilmeyen pek çok insan kendi iç karanlığında boğulup intihara sürükleniyor. Vahyin ışığı olmasa, Efendimiz s.a.v sünneti olmasa nasıl bulacaktık yolumuzu. Bu yüzden biz kaybolmuş sayılmayız. Yüce Allah’a sığınarak kurtulduk o karanlık ormandan. Hem enfüste(içte) hem de afakta(dışta) yapılan bir yolculuktu bizimkisi. Sonu MTO’ya ve dirilişe çıkan!

İlk gün Türkiye’nin pek çok yerinden gelen kardeşlerimizle birkez daha karşılaşmanın sevincini yaşadık. İlk defa gördüğümüz kardeşlerimizle de sanki daha önce tanışıyormuşuz gibi kalbi bir yakınlıkla hemen kaynaştık. Akşamki tanışma programında da muhabbetimiz devam etti. Dışarısı buz gibiydi, zaman zaman kar da yağıyordu. Lakin yüreklerimiz sıcacıktı. Çünkü burası bizim yuvamız. Bu okulun bir parçası olmak da en büyük övüncümüz. Dışardan bakan bir insanın bunu anlaması gerçekten mümkün değil. Burada insanların kalplerini birbirine ısındıran bir sır var!

Saat 24.00’ü geçince herkes bungalov evlerine çekildi. Lavabolar ve abdesthaneler dışarda olduğu için baya zorlu olacaktı kampımız. Ayrıca ranzaların üst kısmı sauna gibi sıcak olduğu için üstte yatanlar bunalıyor altta yatanlar ise soğuktan üşüyordu. Lakin bunlar şikayet cümleleri değil. Fiziki şartların zorluğunu kim dert eder? Hepimiz de memnunduk halimizden.

Ertesi gün sabah namazımızı kılarak güne başladık. Mescitte İstanbul MTO temsilcisi Hikmet Çolak Hocamız halka yaparak sohbet edelim, dedi. Kahvaltı saatine kadar ince esprileri ve nükteleri ile bizleri hem güldürdü hem de düşündürdü.

Kahvaltıdan sonra çeşitli başlıklar altında komisyonlar kuruldu ve istişare grupları kendi arasında fikir alışverişinde bulundu. Daha sonra bu istişare sonuçlarının sunumuna geçildi. MTO’nun gelecek kuşaklara da taşınmasının elzem olduğu, Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu medeniyet krizinden çıkmasının bizlere lutfedilmiş olabileceği sonucuna varıldı. Ufak tefek görüş ayrılıkları olsa da Efendimiz’in s.a.v “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” şiarınca ve Necip Fazıl’ın “Münasebetimiz olayların üstündedir.” sözü doğrultusunda ortak bir paydada buluşuldu ve hayırlara vesile olacak güzel kararlar alındı. Ülke elimizde değilken, çocuklarımızı bir bir kaybederken teferruatlar üzerinde durarak zaman kaybedemezdik! Geniş zamanlarda değiliz çünkü! 

O günün akşamında çok güzel bir şiir gecesi tertip edildi. Tüm kamp günleri boyunca bizlere hizmet etmek için birbiriyle yarışan sevimli küçük kardeşlerimiz hünerlerini şiir okumada da gösterdi. Birçoğu şiirini ezberden okudu. Daha ufacık olan bu güzel kardeşlerimizin o minik kalplerinde Filistin ve Kudüs aşkını yeşerten ailelerini kutlamak gerek! Maşallah bu güzel cennet çocuklarına.

Mustafa Taşgöz Abimiz doğaçlama bir tiyatro oynayarak Balkan izlenimlerinin adeta canlı birer şahidi yaptı bizleri. Bu bilge çınarın nasihatleri ruhumuzda derin izler bıraktı. Sanatın ne için yapılacağının da bir anlamda cevabıydı bu gösteri!

Mütevazı kişiliği ve şiir yazmadaki yeteneği ile daha şimdiden şairliğini ilan eden liseli Taha Özdemir kardeşimiz yine muaazam bir yorumla yüreklerimizin pasını sildi. Kampın son gününde de illerin kendi faaliyetlerini paylaştıkları konuşmalarda liseli kardeşlerimiz söz aldılar ve heyecanlarını ve coskularını bizlere aktardılar. Ülkede kısa vadede her şey kötüye gidiyor gibi görünse de uzun vadede geleceğimizi bu gençler kurtaracak! Yusuf Kaplan Hoca’mız bu yüzden onların üzerine titriyor. Balkan turundan hastalanarak dönmesine rağmen programlarına bu yüzden hiç ara vermeden devam ediyor. Hocamızın ses telleri 2 günde tam 9 program yaptığı Urfa’da bir hayli zorlanmış. Neredeyse 2 hafta geçmesine rağmen de hala tam olarak düzelmiş değil. Bu hepimizi çok üzdü.

Bir insan evini, ailesini, rahat yatağını bırakıp sağlığını tehlikeye atarak neden kendisini feda eder?

Onu, gece gündüz ayrımı yapmaksızın yollara düşüren şey nedir?

Nedir insanı şehir şehir, ülke ülke gezdiren ve gönüllere otağ kurduran o yüce hakikat?

Yoksa 40 yıllık çilenin ve saflaşmanın sonucunda kendisine lutfedilen bu güzel okul mu?

Yeryüzünde iyilik, güzellik ve doğruluk adına ne varsa bunların izinin sürüldüğü ve hangi milletten hangi topluluktan olursa olsun bu hasletlerin tevarüs edilerek meczedildiği, bu sayede geleceğin öncü kuşaklarının mayasının karıldığı bir okul burası!

Bizi “bizden” uzaklaştıran çağın ayartısına karşı bizi “Biz” yapan okul. Burayı korumak için insanın kendi varlığını feda etmesi anlaşılmayacak bir şey değil! 

Hamdolsun yolumuzu buraya çıkarana. Allah niyetlerimizi hep sabit kılsın inşallah. Hiçbir beklenti içine girmeden sadece hakikat aşkı ile burada bulunmayı ve burayı terk etmemeyi bizlere nasip etsin!

Kampın son konuşmacılarından biri olan ve hepimizi silkeleyen, kendimize getiren konuşmayı yapan Nurdane Dabak Hanımefendi buraya taa Berlin’den gelmiş. Filistin meselesinde Türk toplumunun ilgisizliğinden çok fazla yakındı. Almanya’da her türlü grupların bu insanlık dramı karşısında duyarsız kalamayıp sokaklara döküldüğünü lakin Türkiye’deki pek çok kesimin neredeyse ohh çekecek kadar merhametten yoksun kaldığını belirtmesi bizleri uzun uzun düşündürdü. Gavurdan daha gavur hale gelen bu toplumun başına ne gelmiş olabilir? Ne yaşamış olabilir ki küçücük masum çocukların ölümüne hala duyarsız kalanlar var! 

Çok iyi biliyoruz ki Filistin meselesinde de en köklü adımları Medeniyet Tasavvuru Okulu atıyor. Bizim kendi içimizde ayrılığa düştüğümüzü düşmanlarımız çok iyi biliyor. Bu yüzden bu kadar cüretkarlar! Zihinleri ve gönülleri toparlayıp insanları bir araya getirecek olan bu ekol milletin kenetlenmesini sağlayacak ve sapasağlam duruşumuz en büyük caydırıcı güç olacaktır! Böylece ülkemiz dışarda daha rahat hareket edecek, operasyonlar yapacak ve oynanan oyunları bozacak güçlü iradeye sahip olacaktır!

Yazıma burada son verirken bizleri Kocaeli’de misafir eden, memnuniyetimiz için koşturup duran Zafer Sevil ve Melih Şengüler başta olmak üzere tüm Kocaeli ekibine ve İstanbul ekibine teşekkür etmek istiyorum. İnşallah bizim için çekilen zahmetlerin hakkını verecek işler yapmayı Yüce Allah bizlere nasip eder. Yapabildiklerimizin övüncü ve yapamadıklarımızın ezilmişliği ile evlerimize geri dönerken kafamızda binbir düşünce vardı.

Bu hakikat yolculuğunda bizler neleri göze alabiliriz ve neleri gözden çıkarabiliriz? Bu düşüncelerle eve vardığımda çocuklarım boynuma atladı. Beni çok özlediklerini söylediler. Yusuf Kaplan Hoca’mızın ailesine söylediği “Beni unutun.” cümlesi geldi aklıma. Ümmetin hali ortadayken, insanlık yok oluş felaketine doğru sürüklenirken ve bize bunca bildirilenlerden sonra nasıl hiçbir şey olmamış gibi kendi hayatımıza devam edebiliriz ki?

Share:

2 Comments

  • L.F.ertuğrul, Aralık 14, 2023 @ 9:21 pm Reply

    Hocam gönlünüze, kaleminize sağlık.
    Rabb’im sizin gibi kalbi vatan sevgisiyle çarpan “Alperen”lerin sayısını çoğaltsın.

  • L.F.ertuğrul, Aralık 14, 2023 @ 9:21 pm Reply

    Hocam gönlünüze, kaleminize sağlık.
    Rabb’im sizin gibi kalbi vatan sevgisiyle çarpan “Alperen”lerin sayısını çoğaltsın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir